9 Mayıs 2014 Cuma

Bitki besin elementleri ve görevleri

1-AZOT NOKSANLIĞI:

Zararlanma daha çok yaşlı yapraklarda görülmektedir. Yapraklar küçük ve yaprak rengi sarı-yeşil portakal sarısından kırmızıya kadar değişebilir. Yapraklar sanki sonbahardaki dökülmeye benzer renk alırlar ve aşağıdan yukarıya doğru bir yön takip edip dökülür. Yaşlı yapraklar esmerleşir ve kuruyup erken dökülür. Sürgünler kısa-ince kalır. Çiçek teşekkülü iyi olmaz çiçek sayısı azalır. Çiçekler küçük ve renkleri bozuktur. Kökler sürgünlere oranla daha uzundur ve yan kök teşekkülü azdır. Bitkilerde tohum ve meyvede azalmaktadır.


2-FOSFOR NOKSANLIĞI:

Bitkide çiçek açma, döllenme, kök ve tohum gelişiminde etkilidir. Zararlanma daha çok yaşlı yapraklarda görülür. YAPRAK koyu yeşil renkli, kenarları kırmızımsı mor olmaktadır. Yaprak kenarlarında yarım ay şeklinde sarımsı kahverengi-siyah benekler oluşur. Erken yaprak görülür. Yapraklar donuklaşır ölür. Gelişme zayıf ve muntazam değildir. Sürgün zayıf, yan sürgün teşekkülü azdır. Çiçek ve tomurcuk teşekkülü çok azdır. Çiçekler küçük ve renkleri bozuk, kök teşekkülü zayıf saçak kök azdır. Renk kırmızımsı kahverengidir, (enfeksiyon hastalıklarına karşı hassasiyet fazlalaşır). Fosfor fazlalığı demir ve diğer maddeleri tutar ve onların noksanlık arazlarını ortaya çıkarır.

3- POTASYUM NOKSANLIĞI :
Bitkinin kış soğuklarına karşı dayanıklılığını artırır, yapraklarda solunumu düzenler, su-tuz dengesini ayarlar, dane kalitesini yükseltir. Noksanlığı kumlu, hafif tekstürlü topraklardaki bitkilerde daha çok görülür.
Noksanlığında;
Yaşlı yaprakların kenar ve uçları kahverengi bir renk almaktadır. Yapraklarda kuruma görülür ve daha sonra pas gibi lekeler görülür.Başlangıçta gelişme kuvvetli ve sürgün teşekkülü iyidir.Fakat çiçeklenme dönemi başlayınca gelişme aniden zayıflamakta ve bitki çabucak solmaktadır. Çiçek rengi beyaz ve çiçek küçüktür. Kökler uzundur fakat saçak kök azdır. Ayrıca kökte sarımsı ifrazat görülebilir. Bitki mantari hastalıklara çabuk yakalanır. Bazı bitkilerde gülde olduğu gibi potasyum noksanlığı etkisiyle demir noksanlığı da ortaya çıkmaktadır. Fazla potasyum Azot ve Magnezyum alımlarını engeller.


4- KALSİYUM NOKSANLIĞI :
Zararlanma daha çok genç yapraklarda görülür. Gelişme zayıftır. Sürgün ucundaki yapraklar çengel şeklindedir. Yapraklar uç ve kenarlarından itibaren kurumakta ve yırtılmaktadır. Uçtaki tomurcuklar ölür.


5-MAGNEZYUM NOKSANLIĞI :
Zararlanma daha çok yaşlı yapraklarda meydana gelir.yaprak beyaz-yeşil bir renk alıp yaprak sapı incelmektedir. Yaprak ucu ve kenarı yukarıya doğru kıvrılır. Çiçek teşekkülü önemli derecede azalmaktadır, kökler kısa ve ifrazatlıdır. Araz potasyum gübrelemesi yapılmadan, Azot (N) kaynağı olarak da Amonyum kullanılmak suretiyle giderilebilmektedir. Magnezyum fazlalığında verim azalır.


6- KÜKÜRT NOKSANLIĞI :
Zararlanma daha çok genç yapraklardadır.Genç yapraklar sarımsı renk almakta,Yaprak damarları iç kısımda daha açık renge dönüşmektedir. Gelişme zayıftır. Kökte çok sayıda dallanma olur ve kök rengi beyazdır. Kükürt fazlalığı halinde ise yapraklar beyazlaşır. Yaşlı yapraklarda kırmızı mor benek oluşur.

27 Nisan 2014 Pazar

Besinlerde Bulunan Kimyasal Kirleticiler

Kimyasal maddelerin gıdaları kirletmesi tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. Besinlerdeki istenmeyen kalıntılar doğal, çevresel kirleticiler, tarımsal kimyasallar, veteriner ilaçları, hormonlar, paketlemede kullanılan plastiklere kadar geniş bir dağılım göstermektedir. Üretim ve işleme aşamalarında iyi tarım ve iyi üretim uygulamalarına uyulmadığında tarımda kullanılan kimyasallar, veteriner hekimlikte kullanılan ilaçlar ve gıda katkı maddeleri gibi çeşitli kimyasal maddeler sağlık açısından büyük tehlikeler yaratabilmektedir. Besinlerdeki kirlilik miktarlarını coğrafik ve iklimsel koşullar, tarımsal uygulamalar, yerel endüstriyel faaliyetler ve besin hazırlama ve depolama uygulamaları gibi çeşitli faktörler etkilemektedir.Her gıda maddesi bu kimyasal kirleticilerden birden fazlasını taşıyabilir.Bu kirliliklerin konsantrasyonları çok düşüktür. Bu konsantrasyon genellikle %0.01’den azdır. Ancak kimyasal kirleticilerden bazıları son derece
toksiktir. Sıfır kimyasal kirliliği olan hiç bir besin yoktur. En saf ve temiz bir besin olarak bilinen anne sütü dahil, başta dikloro difenil trikloroetan(DDT), hekzaklorosiklohekzan (BHC) ve poliklorofenibifeniller gibi klorlu bileşikler olmak üzere 100’ün üzerinde kimyasal kirlilik taşımaktadır.
Yine içme suyunda 600 civarında kimyasal madde saptanmıştır. Binlerce kimyasal madde gıdalarla insana ulaşır. Her kimyasal madde alınan miktarına (dozuna) bağlı olarak zararlı etki gösterir.

17 Nisan 2014 Perşembe

Açıktohumlular (Gymnospermae)

Açıktohumlular (Gymnospermae):
Çoğunlukla ağaç ya da ağaççık, seyrek de olsa çalı biçiminde olan bitkilerdir. Bütünüyle odunsu olan bu bitkiler,genellikle yapraklarının tamamını birden dökmediği için dört mevsim yeşil kalabilirler. Yaprakları çoğunlukla iğnemsidir. Bununla birlikte pulsu, yelpaze, şeritsi ya da tüysü tipte yapraklı olanları da vardır.Odun boruları (ksilem) ve soymuk boruları (floem) yapılarından oluşan vasküler sisteme sahiptirler. Odun yapıları gövdede bir daire üzerine dizilmiş açık koleteral iletim demetleri içerir. Bu nedenle de ikincil kalınlaşma gösterirler.Bir ya da iki eşeyli bitkilerdir. Genel olarak erkek kozalaklar bir eksen üzerinde üstüste binmiş yapıda mikrosporofillerden oluşmuştur. Pul ya da kalkan biçiminde olan mikrosporofillerin karın kısmında çoğunlukla 2 bazen 4 polen kesesi (mikrosporangiyum) gelişir. Bu keselerde bulunan mikrospor ana hücresi, mayoz bölünme geçirerek mikrosporları, bunlar da polenleri verir. Açık tohumlularda polen üretimi oldukça fazla olup, her bir erkek kozalak birkaç milyon polen üretebilir. Bazı üyelerinin polenlerinde, polenin rüzgarla uçmasını sağlayan 2-3 hava keseciği bulunabilir.Dişi kozalak genelde erkek kozalağa benzer. Bir eksen üzerinde sarmal dizilmiş makrosporofillerden oluşmuştur.Her bir makrosporofilin üst kısmında iki tohum taslağı bulunur. Tohum taslaklarında da makrosporangiyumlar yer alır.Bu gruptaki bitkilere Açık Tohumlular denilmesinin nedeni; tohumun bir yapıyla kapanmamış olarak açıkta bulunmasıdır. Tozlaşmaları genelde rüzgarla olur. Doğrudan doğruya mikrofil üzerine gelen polenler, polen odacığında çimlenirler ve polen tüpü oluşur. Bu sırada generatif hücrenin çekirdeği bölünerek iki sperma çekirdeği verir. Polen hortumuyla arkegonyumlar içine sokulan bu sperm çekirdekleri yumurta hücresini döller. Embriyonun etrafında tohum kabuğu (testa) bulunur. Döllenmeden sonra tohum taslağı örtüsü genellikle odunsu bir yapı kazanır; ancak bazı gruplarda meyveyi andıran bir yapı da ortaya çıkabilir. Tohumların olgunlaşma süreleri 1-3 yıl arasındadır. Günümüzde 600 ile 1000 türle temsil edilmektedirler.


Gymnospermae 3 sınıfa ayrılır.
1. Classis (Sınıf): Cycadopsida

2. Classis (Sınıf): Coniferopsida

3. Classis (Sınıf): Gnetopsida



1. Classis (Sınıf): Cycadopsida (Sikatlar)
Kambiyum büyümesi sürünme biçiminde olan tohumlu bitkilerdir. Tüysü yapıda, palmiye ya da eğreltiotlarının yapraklarına benzer yapraklara sahiptirler. Tohum taslağı (ovül) kapalı değildir. Sperm kamçılı ve hareketlidir; fakat tohum taslağı içine polen tüpüyle taşınırlar.


Üç takıma ayrılırlar:
1. Ordo (Takım): Pteridospermales

2. Ordo (Takım): Cycadales

3. Ordo (Takım): Bennettitales



2. Classis (Sınıf): Coniferopsida (Koniferler)
Bazı üyeleri fosil olmuş, erkek ve dişi kozalakları ayrı olan, genelde iğne yapraklı, ağaçsı bitkilerdir.
Başlıca üç takıma ayrılır:
1. Ordo (Takım): Cordaitales

2. Ordo (Takım): Ginkgoales

3. Ordo (Takım): Coniferales


3. Classis (Sınıf): Gnetopsida
Açıktohumlu bitkilerin bu sınıfı, bitki tarihi ve filogenik yönden çok önemlidir. Fosillerinin bulunmayışı ve çok özel karakterler taşımaları nedeniyle, Kapalıtohumluların evriminde önemli işlevleri olduğu ve evrimlerinin sonuna geldikleri düşünülür.Çoğunlukla Açıktohumlu karakteri taşımalarına rağmen, sekonder odunlarında trakelerin bulunuşu, takımlarından birinde bulunan bitkilerde geniş ve ağsı damarlanma gösteren yaprakların varlığı, çiçeklerinde basit bir periantın olması, iki tohum çeneği (kotiledon) içermeleri, tozlaşmada entogamiye rastlanması ve reçine kanalları içermemeleri, bu sınıfın Açıktohumlularla Kapalıtohumlular arasında da geçit oluşturmuş olabileceğini düşündürmektedir.
Bu sınıfın 3 takımı vardır:

1. (Ordo) Takım: Ephedrales

2. (Ordo) Takım: Welwitschiales

3. (Ordo) Takım: Gnetales

12 Nisan 2014 Cumartesi

Bitki doku kültürleri

Bitki doku kültürü; aseptik şartlarda, yapay bir besin ortamında, bütün bir bitki, hücre (meristematik hücreler, süspansiyon veya kallus hücreleri), doku (çeşitli bitki kısımları=eksplant) veya organ (apikal meristem, kök vb.) gibi bitki kısımlarından yeni doku, bitki veya bitkisel ürünlerin (metabolitler gibi) üretilmesidir.

Yeni çeşit geliştirmek ve mevcut çeşitlerde genetik varyabilite oluşturmak doku kültürünün temel amaçları arasında sayılabilir. Bu nedenle bitki doku kültürleri genetiksel iyileştirme çalışmalarında önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca kaybolmakta olan türlerin korunmasında ve çoğaltılması zor olan türlerin üretiminde, çeşitli doku kültürü yöntemleri rutin olarak uygulanmaktadır.

Bitki doku kültürü işlemlerinde ve genetik iyileştirmelerde kullanılan temel sistem bitki rejenerasyonu yani bitkinin hücre, doku ve organlarından klonlanmasıdır. Bitki rejenerasyonu, kültürü yapılan hücrelerin özellikleri itibariyle üç kısımda incelenebilir; 1) organize olmuş meristematik hücreleri ihtiva eden somatik dokulardan rejenerasyon, 2)meristematik olmayan somatik hücrelerden rejenerasyon ve 3) mayoz bölünme geçirmiş gametik hücrelerden rejenerasyon. Birinci tip rejenerasyonda uç ve yan
meristemlerden bitkiler çoğaltılır. Buna meristem kültürü yoluyla klonal çoğaltım denilir. Elde edilen hücreler tamamen donör (verici) bitkiye benzerler. İkinci tip rejenerasyon;doğrudan bir bitki parçasının (eksplant denilir) kesilmiş yüzeylerindeki belirli somatik hücrelerin bir kısmının genellikle besin ortamına ilave edilen bitki büyüme düzenleyicilerinin (özellikle oksin ve sitokininler) etkisiyle bölünerek ve organize olarak, organları ve daha sonra da bitkiyi (direkt organogenesis) veya bir somatik hücrenin sürekli bölünerek embriyo ve daha sonra da tam bir bitkiyi oluşturması (direkt somatik embriyogenesis) şeklinde olabilir. Ayrıca her iki durum, belirli bir kallus, proto­kallus veya
hücre süspansiyonu oluşumu devresinden sonra da ortaya çıkabilir (indirekt rejenerasyon). Ortaya çıkan bitkilerde bazı kalıtsal veya geçici varyasyonlar oluşabilir. Son olarak normal kromozom sayısının yarısını ihtiva eden hücrelerden de direkt veya dolaylı yollarla bitki rejenerasyonu olabilir. Bu durumda donör bitkinin kromozom sayısının yarısına sahip, genellikle steril olan haploid bitkiler elde edilebilir. Bu bitkicik, doku veya hücrelerde kromozom katlaması yoluyla fertil (dihaploid veya katlanmış haploid) bitkiler elde edilir.

Bitki doku kültürlerinin bitki ıslahındaki uygulama alanları
Türler arası melezlemelerden sonra embriyo kültürü: Zigot oluşumundan sonra ortaya çıkan (post­zigotik) uyuşmazlıklar in vivo melezlemelerde embriyo oluşumunu veya oluşan embriyoların yaşamalarını engellemektedir. Bu embriyolar özel besin ortamlarında doku kültürü ile geliştirilmekte ve yeni melez bitkiler elde edilebilmektedir. Bu tekniğe embriyo kurtarma tekniği denilmektedir.

Haploid bitki üretiminde anter (polen) ve yumurtalık (ovül) kültürü: Özellikle kendine döllenen bitkilerde yapılan klasik bitki ıslahı melezlemeleri sonrası, hatların saflaştırılması(homozigotlaşması) uzun zaman almaktadır. Mayoz bölünme geçirmiş haploid sayıda kromozoma sahip hücrelerde (polen/mikrospor veya megaspor) veya bu hücreleri ihtiva eden bitki kısımlarının (anter veya yumurtalık) doku kültürü yoluyla elde edilen hücrelerinde veya rejenerantlarında yapılan kromozom katlanması sonucu %100 homozigot bitkiler elde edilebilmektedir. Bu tekniğe in vitro haploidi tekniği denir.
Somaklonal varyasyon: Kallus oluşturan veya totipotent olup yeni bitkiler meydana getirebilen hücreler uzun süreli kültürlerde veya kısa süreli de olsa yüksek bitki büyüme düzenleyicileri içeren ortamlarda bu yeteneklerini (kompotens) yitirebilmektedirler. Bu hücrelerden oluşan yeni bitkilerde gen veya kromozom bozuklukları sonucu kalıtsal ve fenotipik varyasyonlar (somaklonal varyasyon) ortaya çıkmaktadır. Bu varyasyonlar, yeni çeşit geliştirme ve iyileştirmelerde ıslahçılar tarafından kullanılmaktadır. Somaklonal varyasyon sonucu ortaya çıkan değişiklikler arasında, bazı pigmentlerin yapısındaki farklılaşmalar sonucu çiçek renginin, yaprak ve çiçek morfolojisinin, tohum veriminin, bitki canlılığı ve iriliğinin, uçucu yağ kompozisyonu ve hastalıklara tolerans veya dayanıklılığın değişmesi sayılabilir.

İn vitro seleksiyon: Tek hücre seviyesinde; tuz, herbisitler, patojenler vb. faktörlere karşı dayanıklılığa göre yapılan seleksiyonlar sonucu, bu hücrelerden elde edilen bitkilerde ilgili faktörlere dayanıklı veya toleranslı bitkiler ortaya çıkabilir. Bu tekniğe in vitro seleksiyon denilmektedir.

İn vitro döllenme: Bazı durumlarda (özellikle dış ortama alıştırılamayan bitkilerden tohum almak için) doku kültürü ile elde edilen bitkiler laboratuvar şartlarında tozlaştırılmaktadır. Fakat bu uygulama çok sınırlı kalmıştır.

İn vitro germplazm muhafazası: Totipotent hücrelerin in vitro kültürü, kallus veya süspansiyon hücreleri şeklinde uzun süreli olarak veya belirli aralıklarla yeniden oluşturularak saklanabilir ve ihtiyaç duyulduğunda bu hücrelerden yeni bitkiler oluşturulabilir. Alternatif olarak ilgili hücreler, meristemler veya elde edilen minyatür bitkiler düşük sıcaklıkta (40C), çok az besin maddesine ve alana ihtiyaç göstererek aseptik şartlarda saklanabilir (1­4 yıl). Benzer şekilde çok düşük sıcaklıklarda –196 0C), sıvı azot içinde doku ve hücreler hızlı bir şekilde dondurulup saklanabilirler. Bu doku kültürü teknikleri in vitro germplazm muhafazasında önemlidir ve gen ve tohum bankalarına alternatif oluşturmaktadır.

Somatik hücre melezlemesi (protoplast füzyonu): Protoplast füzyonu ve somatik melezleme, pre­zigotik eşeysel uyuşmazlıklar nedeniyle, klasik melezleme ile elde edilemeyen hibritlerin elde edilmesinde kimyasal ve fiziksel metotlar kullanılarak uygulanan bir tekniktir. Elde edilen somatik melez hücreden (heterokaryon), kallus oluşumu ve bitki rejenerasyonu yoluyla yeni bitkilerin elde edilmesi sistemin en önemli ve en gerekli parçasıdır. Bu işlem genel anlamda genetik kopyalamadır ve bitkilerde yaklaşık 30 yıldan beri uygulanmakta olup en başarılı örneği tütün bitkisinde görülmüştür.

Gen transferi: Doku kültürlerinin bitkileri iyileştirmede en önemli ve yaygın olarak kullanılan uygulamalarından birisi de, gen veya genlerin bitkilere aktarılmasıdır. Bunun için mutlaka tekrarlanabilir bir hücre­bitki rejenerasyonu (organogenesis ve somatik embriyogenesis) sistemine ihtiyaç vardır.

Bitki doku kültürünün ticari ve ıslah dışı uygulamaları
Hastalıksız bitki elde edilmesinde meristem kültürü: Tüm apikal meristem veya buradan alınan küçük embriyonik parçalar kültüre alınarak uygulanan tekniğe meristem kültürü denir. Çok az miktarlarda bitki büyüme düzenleyicileri ilave edildiğinde uç ve yan meristemlerden birçok yeni bitkicikler elde edilebilmektedir. Bu metotla elde edilen bitkiler her bakımdan birbirinin benzeridirler.

Mikroçoğaltım: Organize meristemlerden, henüz olgunlaşmamış veya olgunlaşmasını tamamlamış somatik hücrelerden direkt (organogenesis veya somatik embriyogenesis)veya indirekt (kallus, protoplast vb.) yollarla bitkilerin çoğaltılması ve köklendirilmesi işlemine genel olarak mikroçoğaltım denilmektedir. ABD'de doku kültürünün ticari uygulaması 1970' de başlamış (orkidelerde ve süs bitkilerinde) ve bu yolla elde edilen ürünlerin pazar değeri bu gün yılda 15 milyar dolara ulaşmıştır. Daha az sürgün elde edilmesine rağmen uç ve yan meristemlerden kitle çoğaltım ticari olarak diğerlerinden daha fazla kullanılan bir metottur.Aşağıda bir videoda ticari doku kültürü üretim laboratuvarından görüntüler vardır. Benzer konularda diğer videolar da görülebilir. Tüm çalışmalar steril şartlarda laminar hava akışlı kabin içinde yapılmaktadır.

Sentetik tohum üretimi (somatik embriyolar): Somatik embriyoların çeşitli metotlarla kaplanması sonucu sentetik (yapay) tohumlar elde edilmektedir. Sentetik tohumların,hibritlerin somatik çoğaltımında, erkısır ve ebeveyn hatların muhafazasında ve odunsu bitkilerin elit genotiplerinin elde tutulmasında kullanımı konusunda oldukça fazla çalışma yapılmaktadır.

Sekonder metabolit üretimi (kallus­hücre süspansiyonları): İn vitro hücre kültürleri sekonder metabolit üretiminde de önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Bitki sekonder metabolitleri, bitki büyüme ve gelişmesinde doğrudan kullanılmayan maddelerdir. Işık mikroskobu ile görülebilen sekonder metabolitlerin (tanenler, antosiyaninler,karetenoitler) yanında UV ışığı ile görülebilenleri (alkaloitler) de vardır. Son yıllarda sekonder metabolit üretimi için ot verimi yüksek, çok yıllık, geniş adaptasyon kabiliyetine sahip ve azotlu gübre kullanımı oldukça az olan yonca, alternatif bir bitki olarak gösterilmektedir. İlgili enzim alındıktan sonra yoncanın geriye kalan kısmı ot olarak kullanılabilir

Kimeralar: Doku kültüründe, özellikle süs bitkilerinde üzerinde önemle durulan konulardan birisi de kimeralardır. Kimerik bitkiler; farklı türlerin protoplastlarının karışık kültürü ve bitki rejenerasyonu, mutasyon uygulamaları sonucu bitki rejenerasyonu çalışmaları, apikal meristemle ilgili yapılan mikro­cerrahi çalışmaları ve gen transferi yapılması sırasında, bir bitkiyi oluşturan bütün hücrelerin ilgili gen veya genleri taşımaması durumlarında (özellikle partikül bombardımanı metodu ve apikal meristemler kullanıldığında)elde edilebilmektedir.

Bitki doku kültürlerinin temel araştırmalardaki uygulamaları
Doku kültürü, protoplast izolasyonu ve füzyonu, hücre, doku ve bitki beslenmesi, sitogenetik çalışmalar, morfogenesis çalışmaları ve biyolojik azot fiksasyonu gibi temel araştırmalarda da kullanılmaktadır. Bu tür araştırmalar genellikle sistem geliştirmede faydalı olmaktadır.

Doku Kültüründe Temel Teknikler
Doku kültürü işlemleri bir çok aşamadan oluşmaktadır. Bunlar: 1) Uygun bir laboratuvar düzeninin kurulması, 2) Kullanılacak bitki parçalarının (eksplant) ve besin ortamlarının seçimi, hazırlanması ve sterilizasyonu, 3) Kallus ve hücre süspansiyonlarının oluşturulması, 4) Kallus veya hücre süspansiyonlarından veya doğrudan somatik veya gametik hücrelerden bitki rejenerasyonunun uyarılması (organogenesis, somatik embriyogenesis veya meristem çoğaltımı yoluyla), 5) Oluşan sürgünlerin çoğaltılması ve boylarının uzatılması, somatik embriyoların olgunlaştırılması, 6) Uzayan sürgünlerin köklendirilmesi, 7) Köklenen bitkilerin dış ortama alıştırılması (aklimatizasyon). Bunlar arasında en önemlisi, uygun laboratuvar imkanlarının sağlanmasıdır.

Doku Kültüründe en önemli konu steril işlemleri yapabilecek bazı temel alet ve ekipmanlara veya iyi bir laboratuvara sahip olmak gerekmektedir. Doku kültüründe en temel konular bitki parçaları ve kullanılacak alet ekipmanların iyice temizlenmesi (sterilizasyon), besin ortamlarının hazırlanması ve kültüre alınacak yerin belirlenmesidir.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Kansızlığa(Anemi) karşı kullanılan besinler

Demir, vücudumuz için temel bir mineraldir. Vücutta üretilmediği için besinler yoluyla yeterli miktarda alınması gerekir. Demirin en önemli görevlerinden biri; hemoglobin (oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri) yapımıdır.

Bu kırmızı kan hücreleri, vücudu baştan aşağı dolaşıp oksijeni tüm hücrelere taşır. Yeterli demir olmadığında ise, vücut kan hücresi yapımında zorlanır ve doku-organlar düzgün çalışmaları için gerekli olan oksijeni alamazlar. Demir, bağışıklık sistemi ve bilişsel performans için de gereklidir. Bu nedenle demir alımı; sadece çocukluk, gebelik, menopoz döneminde değil, her dönemde, kadın-erkek fark etmeksizin her bir birey için çok büyük önem taşımaktadır.

Kandaki demir miktarı, hemoglobin ve hematokrit (hematokrit kandaki eritrositlerin (Rbc) hacim olarak oranını ifade eden terim) değerlerinin düşük çıkmasıyla ölçülür. Demir eksikliği anemisi olan birçok kişide belirti ve işaretler hemen görülmeyebilir, çünkü vücuttaki demir depoları yavaş yavaş boşalır. Ancak halsizlik ve güçsüzlük, yüzde ve deride solgunluk, çabuk yorulma, hızlı kalp atışları, baş dönmesi, asabiyet, iştahın azalması gibi bazı belirtiler anemi göstergesi olarak kabul edilir. Özellikle kış aylarında el ve ayaklarda üşüme gibi belirtilerle de kendini gösterir.

Demir, birçok besinde doğal olarak bulunmaktadır. Hayvansal kaynaklı besinlerden alınan demir (emilim oranı yaklaşık %25), bitkisel kaynaklı besinlerden alınan demire (emilim oranı yaklaşık %5) göre daha kolay emilir. Hayvansal kaynaklı besinlerde koyu kırmızı rengi hemoglobin sağlar. Etin rengi ne kadar koyu ise, demir miktarı o kadar yüksektir demektir. Örneğin; beyaz etlerde de koyu renkte olan hindi etinin demir oranı, tavuğa oranla daha yüksektir.

Ailenizin Rahatlıkla Tüketebileceği Demiri Daha Yüksek Olan Besinler;

· Kırmızı et

· Hindi

· Yumurta

· Kuru baklagiller (kuru fasulye, mercimek, nohut, iç bakla, barbunya gibi)

· Yağlı tohumlar (fındık, ceviz, badem gibi)

· Zenginleştirilmiş tahıllar

· Taze bezelye, börülce, fasulye, yeşilbiber

· Taze meyveler kavun, çilek, dut, muz gibi)

· Yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz, nane, roka, ıspanak, pazı, brokoli, dereotu gibi)

· Pekmez,Tahin helvası

· Kuru meyveler (kuru üzüm, kuru erik, kuru incir, hurma, kuru kayısı gibi)

· Demirle zenginleştirilmiş mısır gevrekleri, yulaf

****Demir emiliminizi arttırmak istiyorsanız, C vitamini ile birlikte tüketmeyi tercih edin. Çünkü C vitamini, demirin vücutta daha iyi kullanılmasını sağlar. Bu nedenle, C vitamini içeren meyve-sebzelerden (kuşburnu, kivi, turunçgiller, çilek, brokoli, domates, yeşil yapraklılar, biber, kavun gibi), günlük olarak mutlaka aldığınıza emin olun. Örneğin; emilimi arttırmak için; portakal suyunun içine pekmez karıştırabilir, sebzeleri et/kıyma ile pişirebilir, kurubaklagil yemeklerinin yanında bol limonlu salata tercih edebilirsiniz.

***Demir hapları: Eğer demir seviyeleriniz çok düşükse (anemikseniz), doktorunuz tarafından demir takviyesi kullanmanız için öneri alabilirsiniz. Bu ilaçları kullanırken konstipe (kabızlık durumu) olma olasılığı yüksektir. Bunu önlemek için, taze sebze ve meyve, lif ve su tüketimini diyette arttırmak önem taşır.

**Günlük gereksinim, erkekler için 10 mg, kadınlar için 18 mg, gebelik dönemi için 27 mg, emzirme dönemi için 18 mg, ergenlik dönemi için 15 mgdır.

*Yetişkin bir kadın günlük gereksinimini besinlerle nasıl karşılayabilir?

4 adet köfte (az yağlı dana eti-120 gr) = 3.6 mg

1 dilim peynir (az yağlı-30 gr)= 0.1 mg

2 su bardağı süt = eser miktarda bulunur.

3 porsiyon meyve (kivi, kuru meyveler) = yaklaşık 3.0 mg

1 porsiyon kuru baklagil yemeği (60 gr) = 4.2 mg

Bol yeşillikli salata (100 gr) = 5 mg

5 dilim ekmek = 2 mg

Fındık/badem/ceviz (yaklaşık 10 gr) = 0.3 mg

Toplamda; vücuda, 18.2 mg demir alımı sağlanmış olacaktır.

8 Nisan 2014 Salı

7 soruda tohumculuk sektörü



1- Hibrid tohum nedir? GDO ile ilgisi varmı?

Hibrid veya melez tohum, aynı bitki türüne ait ve uzak akraba konumunda olan iki

doğal bitki kümesi veya popülasyonundan (örneğin A ve B) seçilen saf hatların veya

bireylerin birbirleri ile çaprazlanması (A x B) sonucunda elde edilen ilk nesil (f1) melez

tohumlardır. Hibrid tohumlar sadece bir kez kullanılabilir. Bu nedenle her yıl yeniden

satın alınması gerekiyor. Hibrid– melez tohumlar ıslah edilirken genetik mühendisliği

teknikleri kullanılmadığı gibi, bu tohumlar başka canlı türlerine ait gen taşımazlar. Bu

nedenle kamuoyunda yaygın olarak bilinenin aksine hibrid tohum genetiği

değiştirilmiş(GDO) tohum değildir.




2-Türkiye’nin tohum üretimi ne kadardır?

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tohumculuk Daire Başkanlığı verilerine göre, Türkiye’nin

2009’da toplam tohum üretimi 385 bin 61 ton oldu. Bu üretimin çok büyük

bölümünü hububat ürünleri oluşturuyor. Buğday tohumu üretimi 227 bin 852 ton ile

ilk sırada yer alırken, arpa tohumu üretimi 36 bin 144 ton, mısır tohumu üretimi 28 bin

921 ton olarak gerçekleşti. Patates tohumu üretimi 58 bin 877 ton olarak

gerçekleşirken, pamuk tohumu üretimi de 10 bin 811 ton oldu. En çok tartışılan sebze

tohumu üretimi 2 bin 758 ton oldu. Türkiye’nin toplam tohum pazarının büyüklüğü

600-650 milyon dolar büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor.




3- Tohum ithalatı ve ihracatında durum nedir?

Türkiye’nin 2002 yılında 19 bin 227 ton olan tohum ithalatı 2009 yılı itibariyle 30 bin

267 tona ulaştı. Tohum ihracatı ise aynı dönemde 8 bin 112 tondan 21 bin 816 tona

ulaştı. Tohum dış ticaretine sadece miktar olarak bakmak yanıltıcı olur. Çünkü hububat

tohumu ile sebze tohumu arasında çok büyük fiyat farkı var. Bu nedenle tohum dış

ticaretinde miktardan çok değere bakmakta yarar var. Türkiye, 2009’da 71 milyon

dolarlık tohum ihraç etti. En fazla ihracat yapılan ülkeler arasında İtalya, Ukrayna,

Fransa, Rusya , Almanya ve İspanya bulunuyor. Aynı dönemde Türkiye’nin tohum

ithalatı ise 150 milyon dolar oldu.Dış ticaret verilerine göre Türkiye tohumda net

ithalatçı konumunda.




4- Türkiye, tohumculukta kendi kendine yeterli bir ülke midir?

Hububat tohumunda Türkiye, kendi kendine yeterli konumda. Fakat, sebze tohumu

üretiminde Türkiye kendi kendine yeterlilikten çok uzak. Bazı ürünlerde tohumluk

ithalatı her geçen yıl artıyor. 2002’de hibrid mısır tohumu ithalatı 784 ton iken 2009’da

4 bin tona ulaştı. Sebze tohumu ithalatı ise aynı dönemde 1148 tondan 2 bin 498

tona çıktı.Türkiye, sebze tohumunda yüzde 30’unu iç piyasadan karşılarken yüzde

70’ini ithal ediyor. Hedef 2013’te yerli sebze tohumu üretimini en az yüzde 50’ye

çıkarmak.




5- Tohumculukta kamu özel sektör payı nasıl bir seyir izliyor?

Tohumluk üretiminde özel sektörün payı hızla artıyor. Pek çok tohum çeşidinde özel

sektörün payı yüzde 100 oranında. 1995 yılında buğdayda yüzde 3, Arpa’da yüzde 4,

pamukta yüzde 1 ve yem bitkilerinde yüzde 10 olan özel sektör tohum üretim payı

2009 sonu itibariyle buğdayda yüzde 45’e, arpada yüzde 49’a, pamukta yüzde 100’e

ve yem bitkilerinde yüzde 59’a ulaştı. hibrid mısır, hibrid ayçiçeği, patates ve sebzede

özel sektörün payı yüzde 100. Verilerden de anlaşılacağı üzere kamu kesimi tohum

üretimini büyük ölçüde özel sektöre bırakmış görünüyor.




6- Sertifikalı tohum üretimi ve kullanımı destekleniyor mu?

Evet, destekleniyor. Tarım Bakanlığı tarafından, yapılan desteklemelerle, yurt içi üretim

ve yatırım yapan özel sektör tohumculuk kuruluşlarının alt yapılarını güçlendirmek,

tohumluk üretim kapasitelerini artırmak, teknoloji transferi gerçekleştirmek, ihtiyacın

ithalatla karşılanması yerine yurt içi üretimden sağlanması ve ithalatın azaltılmasını

sağlamak, kamu tohumluk üretimi yerine, özel sektör üretiminin artırılması ve kamu

yükünün hafifletilmesi hedefleniyor. Sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde kaliteye,

teknoloji kullanımına ve çevre koruma önceliklerine göre bitkisel üretim faaliyetinde,

yurt içinde üretilip sertifikalandırılan tohum kullanan çiftçilere dekar başına destekleme

ödemesi yapılıyor.Tohumculuk sektörünün uluslararası rekabete uygun bir şekilde

gelişmesini sağlamak için, yurtiçi tohumluk üretiminin yetersiz olduğu bazı türlerde, yurt

içinde sertifikalı tohumluk üreten/ürettiren özel sektör tohumculuk kuruluşlarına yurtiçi

sertifikalı tohumluk üretimi desteği ödenmektedir.Sertifikalı tohum üretimi ve kullanımı destekleme kapsamında 2009 yılı sonu itibariyle 438 bin çiftçiye 182 milyon lira sertifikalı tohum kullanımı, üreticilere de 28 milyon lira üretim desteği ödendi.




7- Tohumculuk Yasası ne zaman değiştirildi? Anayasa Mahkemesi Yasası’nın

hangi maddesini iptal etti?

Tohumculuk Yasası 2006’da değiştirildi. Anayasa Mahkemesi, Ana Muhalefet Partisi

CHP’nin başvurusu üzerine, Yasada 15′inci maddede yer alan ‘gerek gördüğünde

kamu bazı yetkilerini özel hukuk tüzel kişiliklerine devreder’ hükmünü 8′inci maddedeki

‘denetim’ faaliyeti açısından iptal etti. Denetim yetkisinin özel hukuk tüzel kişilerine

devrini uygun görmedi. Uygulamayı etkileyecek bir iptal değil. Tohumculuk konusunda

çalışmaları ile bilinen Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya’ya göre,

Kanunun 15. maddesinde tohumculukla ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanlığının üretime yön

verme, sertifikasyon, tohumluk ticaretine yön verme, piyasa denetimi gibi yetkilerinin

Türkiye Tohumcular Birliğine, Üniversitelere veya özel hukuk tüzel kişilerine (örneğin

şirketlere) verilmesi öngörülüyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararı denetim hariç, diğer

yetkilerin devredilmesini engellemiyor.

6 Nisan 2014 Pazar

Ziraat Terimleri Sözlüğü

A ­
Abscission : Dökülme (yaprak,meyve vs vs..)

Adventif kök: Gövde , dal , sürgün veya çeliklerden oluşan köklerdir.

Agregat : Toprağın teksel taneciklerinin bir araya gelerek (kümeleşerek) çeşitli yapıştırıcı maddelerle bağlanmaları sonucu oluşan ikincil yapı birimleridir.

Akarisit : Akarlara karşı kullanılan tarımsal ilaçlardır.

Antagonistik etki : Gübrelerde iki bileşimin birbirinin alımını engellemesi

Antidot: Kelime anlamı panzehir olup, bir zehirin etkisini tamamen gideren veya kısmen hafifleten maddedir.

Apical dominanse : Tepe sürgünü baskınlığı

Apomiksis : Tohumda döllenme olmadan meyve oluşumuna apomiksis denir

Arz: Yeryüzü

­ B ­
Bakteriyofaj : Bakteriler üzerinde yaşayan ve onlar üzerinde hastalık sebebi olan virüslerdir.

Başkalaşım : Böcekler larva evresinden ergin evresine geçebilmek için birtakım değişikliklere uğrarlar, bu duruma başkalaşım denir.

Bekleme süresi : Pestisitin kullanımından sonra ürünler üzerindeki kalıntı miktarının tolerans değerlerinin altına düşmesi için geçmesi gereken süreye denir.

Bileşik yaprak : Birden fazla yaprakçıktan oluşan yapraklar için kullanılan terimdir

Bioassay : Öel indikatör canlı bitkiler üzerinde hormonların test edilmesi..

Bolting : Bitkilerde aşırı boy uzaması

Bonsai : Ağaçları özel saksılarda, özel tekniklerle budayarak, şekillendirerek ve bodurlaştırarak büyüterek estetik bir görüntü kazandırma sanatıdır

Bordu bulamacı : Tarımda eskiden ve şimdide kullanılan bir kimyasal ilaçtır. Bakır sülfat ve kireç karışımından oluşur.

Brucus : Depolanan tahıllarda etkili bir zararlı

­ C ­
Can suyu : Fidan ve fidelerin toprakta yeni yerlerine dikildiğinde verilen ilk suyun adıdır .

­ D ­
Damızlık : Kendilerinden döl almak üzere sürü içinden seçilmiş hayvan

Dış karantina : ülkeler arasındaki tarımsal ürün alış verişinde, zararlı ve hastalık etmenlerinin yayılmasını önlemek için alınan yasal önlemlerdir.

Doğal düşman : Bir zararlı ile beslenen zararlıyı tamamiyle ortadan kaldıran veya zararlının gelişmesini olumsuz yönde etkileyen canlı varlıklara denir.

Dormansi : Çimlenmenin durması

­ E ­
Ekonomik zarar : Eşiği artan populasyon karşısında zararlının zarar yapacak düzeye ulaşmadan, populasyonu düşürme girişimlerinin gerekli olduğu düzeydir.

Ekosistem : Bir bölgede farklı bitki veya hayvan populasyonlarının meydana getirdiği topluluk ve etrafındaki cansız çevreye ekosistem denir.

Emprenye : Ahşabın içinde bulunan özsuyu vakumla çekerek yerine çürümeye ve böcek oluşumuna karşı basınçla koruyucu madde enjekte etme işlemidir. "emprenye" maddesi çürümeyi önlediği gibi, ahşabı mantar, böcek, termit ve deniz kurdu gibi zararlılardan korur. Emprenye'li ahşaptan üretilen bu direkler diğer benzeri uygulamalara göre 10 kat daha uzun ömürlüdür. Çevre dostudur.

Etiyolleşme : Bitkinin yetersiz ışık koşullarında boğum aralarının uzaması

Etki spektrumu : Kimyasal maddenin etkisine karşı duyarlı organizmaların sayısı, o kimyasal maddenin etki spektrumunu gösterir.

Evapotranspirasyon : Bitkinin su tüketimi ve buharlaşma ile birlikte toplam su kaybıdır.

Evcil hayvan : Insan eli altında döl verebilen ve insanlara ekonomık yarar sağlayan hayvanlara denir.

­ F ­

Familya : Birçok ortak özellikleri nedeniyle bir araya getirilen cinslerin oluşturduğu topluluktur.

Fenotip : Herhangi bir kalitatif yada kantitatif karakter yönünden bireylerin gözle görülebilen yada bir ölçü veya tartı birimiyle belirlenebilen özelliklerin değeri o bireyin söz konusu karakter yönünden fenotipini oluşturur.

Fertigasyon : Sulama suyu ile kimyasal gübrelerin toprağa uygulanması

Fitopatoloji : Bitki hastalıklarını inceleyen bilim dalına fitopatoloji (phytopatology) denir.

Fitotoksik Etki : Özellikle kimyasal maddelerin (tarımsal ilaçların) bitki üzerinde meydana getirdiği zehir etkisidir.

Fitotoksisite : Tarım ilaçlarının bitkiler üzerinde meydana getirdiği zehirli etkiye denir.

Fiziksel mücadele : Kimyasal bileşikler kullanmadan, zararlıların normal fizyolojik davranışlarını bozmak veya çevre koşullarını onların dayanamayacakları şekilde değiştirmek üzere uygulanan yöntemlere fizyolojik yöntem denir.toplamak, uzaklaştırmak, yakmak gibi.

Flehman davranışı : Koçun kızgın koyunu izlerken başını kaldırması ve üst dudağını yukarıya kıvırması şeklinde göstermiş olduğu eşeysel hareket.

Floem : Asimilasyon ürünlerini ileten doku..

Fototropizm : Oksinlerin ışıktan kaçması nedeniyle oluşan ışığa yönelme olayı..(ayçiçeği vs.. )

Fumajin : Bazı böceklerin salgıladıkları tatlımsı madde üzerinde gelişen saprofit funguslardır

­ G ­
Genişke : Koyun ya da keçi yavruladığında çobana verilen bahşiş

Genotip : Bir bireyin zigot oluşumuyla birlikte sahip oldugu ,büyük ölçüde ömür boyunca değişmeden kalan bireyin taşidiğı genlerin tümüne denir.

Gossypol : Pamuk bitkisinin tohum, yaprak, dal ve köklerinde bulunan polifenolik bir pigment. (c3oh30o8)

­ H ­
Havuzlama : Saplarından lif elde edilen bitkilerde, lif hüzmelerinin sapın diğer dokularından ayrılması işlemidir.

Hayvan ıslahı : Hayvanlardan sağlanan verimleri artırmaya yönelik çabaların tümüne denir.

Herbisit : Böcek öldürücü ilaç

Hermafrodit : Hem erkek hem dişi organ bulunduran canlılara hermafroditdir.

Huminleşme : Toprataki organi maddelerin parçalanması ile ortaya çıkan bir kısım ara ürünlerin, kendi aralarında reaksiyona girerek sentezlenmsi ile koyu renkli ,kolloidal özellikteki polimer maddelerin oluşma işlemidir.

Humus : Toprağa katılan bitkisel ve hayvansal kökenli organik maddelerin, toprakta parçalanmasından sonra geride kalan az veya çok ayrışmaya dayanıklı organik maddelerdir

Hümik asit : Kısmen veya tamamı çürümüş bitki ve hayvan atıklarının oluşturduğu maddelerdir

­ I, İ ­
İnfiltrasyon : Genel anlamda suyun topraga girmesi olarak adlandirilir.

Infiltrasyon orani : Suyun topraga girme orani veya bir topragin birim zamanda absorbe edebilecegi su miktari olarak tanimlanir.

Intensite etmeni : Bitkilerin gelişme dönemlerinde belli zamanda toprak çözeltisinde bulunan bitki besin maddeleridir.

Irk : Tür içinde de birbirine daha çok benzeyen hayvan gruplarına denir

­ J ­
Jeotropizm : Yatay yatırdığımız bir bitkinin (örneğin masa üzerine bir kısmı boşluğa gelecek şekilde koydoğumuz bir gül) g kuvveti,oksinlerin etkisi ve kendi ağırlığından dolayı eğilmesi olayı.

­ K ­
Kalibrasyon : Ilaçlamada kullanılan taşıyıcı madde (genellikle su) ile kullanılacak olan kimyasalın biri birine olan oranıdır.

Kallus : Hücrelerin düzensiz bir şekilde yığılmaları ile oluşan dokudur.

Kalıtım derecesi : Genotipik varyansın fenotipik varyanstaki payıdır.

Kan tazeleme : Sürü düzeyinde genotipik varyasyonun artışını sağlamak için dişilerin aynı ırktan, ancak başka sürülerden üstün verim yeteneğine sahip erkeklerle çiftleştirilmesi

Kapasite etmeni : Toprağın katı fazında bulunan bitki besin madde miktarına denir.

Karakter : Bir canlıda bulunan,gözle görülebilen yada herhangi ölçü veya tartı birimiyle belirlenip ifade edilebilen özelliklerin tümüne karakter yada ıra denir.

Kaşektik : Yeterli gelişme gösterememiş, kötü kondüsyonlu hayvan

Kimyasal mücadele : Kimyasal maddeler (tarımsal ilaçlar) kullanılarak zararlıların etkinliklerinin azalmasına veya yok edilmesine kimyasal mücadele denir.

Klamidospor (chlamydospor) : Bazı funguslarda oluşturulan kalın çeperli , çevre koşullarına dayanıklı, eşeysiz devam sporlarıdır.

Komplike : Karmaşık,ayrıntılı,detaylı...

Kompozit çeşit : Değişik orjinli açık tozlanan çeşit,hibrit ve kendilenmiş hat gibi materyallerin belirli oranlarda karıştırılmasıyla elde edilen ve izole parsellerde toplu seleksiyon ile genetik özellikleri korunan açık tozlanan çeşitlerdir.

Konstitusyon : Hayvanların organ ve organ sistemlerinin karşılıklı uyum ve denge içinde çalışmalarıyla ilgili olarak ortaya çıkan çevreye karşı koruma yeteneğidir.

Kontak etki : Tarımsal ilacların etki mekanizmasıdır. Böceklere uygulanan tarınsal ilaçların deri yoluyla etkili olmasıdır.

Kotonizasyon : Ketende havuzlama süresi geciktirildiğinde pektin parçalayıcı bakterilerin, lif hüzmelerinin içine girerek hüzmeleri parçalaması sonucu uzun lifler yerine kısa,çürük ve kolaylıkla parçalanabilen liflerin oluşmasına denir.

­ L ­
Lezyon : Hastalığın yoğunlaştığı bitki dokusu

­ M ­
Malç : Ağaç,çiçek ve sebze gibi ekili bitkilerin çevresindeki toprağın bir takım maddeler serilerek örtülmesine malçlamak veya malç yapmak denir.

Marya : Damızlık dışı koyun

Mineralizyon : Topraktaki organik maddenin parçalanarak inorganik maddeler haline dönüşmesi olayıdır.

Mira : Dört katlamalı ve toplam yüksekliği dört metre olan ahşap, tahta(lata)

Mücadele Yöntemi : Bir zararlı veya mevcut zararlıların etkinliğini azaltmak için çaba sarfederek izlenen yoldur.

­ N ­
Nekroz : Bitkide görülen ölü, esmer, kuru lekeler veya ölü bölgeler.

Nematod : Hayvanlar aleminin nematoda şubesine bağlı olan vucutlarında herhangi bir segmentleşme olmayan, uzunlukları genellikle 2 mm cıvarında, genişlikleri ise 20­100 mikron arasında olan canlılardır.

Ninf : Pupa dönemi geçirmeden, ergin hale gelen böceklerlerin olgunlaşmamış formlarıdır.

Nispi nem : Belirli bir sıcaklıkta havanın taşıdığı su buğarı miktarının o sıcaklıkta taşıyabileceği en yüksek su buharı miktarına oranı olup , % olarak ifade edilir.

Nivo : Arazide yükseklik ve yatay açı değerlerinin ölçülerek yeryüzündeki herhangi bir noktanın esas alınacak kıyas düzlemi veya röper noktasına göre yükseklik değerlerinin bulunmasına yarayan alettir

­ P
Parankima : Bitkinin hemen her organında bulunan ve bitkinin temel yapısını meydana getiren doku.

Partenokarpi : Tohumsuz meyve oluşumuna partenokarpi denir

Patojen : Enfeksiyona veya gıda zehirlenmesine neden olan mikroorganizmalardır

Perkolasyon : Suyun toprak icerisinde asagi dogru hareketine denir.

Pestisit : Bitki gelişmesini olumsuz yönde etkileyen hertürlü zararlıya karşı kullanılan zirai ilaçların tümüdür.

Populasyon : Sınırlı bir çevrede yaşayan aynı tür organizma topluluğuna populasyon denir.

Predatör : Biyolojik mücadelede zararlılarla savaşta kullanılan faydalı böceklere predatör denir

Preparat : Kimyasal mücadelede kullanılan tarımsal ilaçlar, etkili madde ve dolgu maddelerinden oluşan bir özel karışım halindedir. Bu hazır durumdaki ilaçlara preparat denir.

­ R ­
Rezidü (kalıntı) : Kullanılan ilacın belirli süre sonra kullanıldığı yüzeyde (ortamda) kalan miktarıdır. özellikle insan ve çevre sağlığı bakımından önemli olup, ppm ile ifade edilir.

Rototiller : Tohum yatağı hazırlamak ve anız bozma işlemlerinde çok amaçlı olarak kullanılabilen toprak işleme makinası.

­ S ­
Sarı kıvrım : ohumun çimlenmesinde toprak yüzeyine çıkmasını etkileyen olumsuz şartlar bulunmaktadır.işte bu olumsuz şartların etkisiyle çimlenen taohum toprak altında kalarak kıvrılır. buna sarı kıvrım olayı denir. sarı kıvrıma sert tabaka,kaymak tabakası ya da tohumun istenen ölçülerden daha derine ekilmesi sarı kıvrıma sebep olur.

Seleksiyon : Bir karakter yönünden populasyon ortalamasından üstün oldugu tahmini edilen bireylere döl verme şansı tanımaktır yani damızlık olacak hayvanların seçimidir.

Self pruning : Bodur bitkilerde bodurluğun kontrol edilmesi

Senecence : Bitkide yaşlanma

Sentetik kompost : Kompost yapımında at gübresinin kullanılmadığı tamamen bitkisel artıklardan oluşan komposttur.

Sistemik Etki : Zirai ilaçların bitki iletken dokusu tarafından taşınarak hastalık ve zararlı etmenlerine karşı etkili olmasına denir

Soil crust : Kaymak tabakası

Sprout : Sürgün

Stratifikasyon : Tohumların çimlenebilmesi için gerekli olan soğuklama ihtiyacına denir..

­ T ­
Toksik Madde : Canlı organizmaya (insan ve sıcak kanlı hayvanlara) ağız, solunum, deri ve enfeksiyon yolu ile girdiğinde normal fizyolojik ve biyokimyasal mekanizmaları bozan veya fazla miktarda canlının ölümüne sebep olan kimyasal maddelerdir.

Toksite : Kimyasal maddelerin vücutta zarar verebilme potansiyeli diye tanımlanabilir.

Tolerans (maksimum rezidü miktarı): Kullanılan ilacın insan ve hayvan yiyeceği olarak tüketilen ürünler üzerinde göz yumulabilen kalıntı miktarı olup ppm veya ppb ile ifade edilir. Bu değerler üzerinde olan pestisit miktarı insan ve hayvanlar için zehirlidir

Toprak burgusu : Toprak burgusu,fidan,çit direği,elektrik direği gibi bir çok alanda çukur açılmasında ,traktöre takılarak kullanılan bir makinedir.

Toprak profili : Toprağın katmanlarının dikine gösterilmesidir. yani toprağın dikine kesitidir.

Total herbisit : Bütün yabancı ot ilacı

Transpirasyon : Havanın emme kuvveti sayesinde bitkinin hava ile temasta organlarından dışarıya subuharı verilmesi olayı.

Tropizma : Bitkilerin uyartılara karşı yönelmesi durumu.

Tür : Çevre kosulları ne olursa olsun değişmeden kalan belirli görüntüler yönünden birbirine benzeyen ve bu özellikleri döle geçiren,çiftleştiklerinde döl verim yeteneğine sahip(fertil,doğrugan)döller veren bireylerin olusturdugu gruplara tür denmektedir.

­ V ­
Viroloji : Virüsleri inceleyen bilim dalıdır.

­ Z ­
Zonal : Büyük alanları kapsayan demektir.örneğin zonal iklim:büyük alanların iklimi..

Zorunlu bitki besin elementleri : Bazı elementlerin yokluğunda bitki hayatını sürdüremez.işte bu besin elementlerine zorunlu bitki besin elementleri denir.

3 Nisan 2014 Perşembe

Hava sıcaklığının bitkilerde meydana getirdiği değişimler

Düşük hava sıcaklığı sebzelerde;
1-Büyüme ve gelişmede zayıflama,

2-10-12 0 C’nin altında üşüme zararlarına,

3-0-5 0 C’nin altında donma zararlarına,

4-Yenecek kısımları yumru, soğan, yaprakları olan bazı sebzelerde vernalizasyon gereksiniminin karşılanması sonucu erken çiçeklenmeye,Renk, şekil, tat gibi kalite özelliklerinin tam
oluşamamasına neden olmaktadır.




30 0 C’nin Üzerindeki Yüksek Sıcaklıklar sebzelerde;
1-Solgunluk ve yanıklıklara,

2-Döllenme bozukluklarına,

3-Kalite ve verim düşüklüğüne neden olmaktadır.Patlıcan, bamya ve karpuz ise bu sıcaklıklardan memnun yaşar.

Bitki tohumlarının yayılması

 Tohumlar bitkilerin üremesini sağlarlar. Bundan dolayı tohumların yayılması hayati öneme sahip
bir konudur. Bitkilerin farklı farklı tohum yayma şekilleri bulunmaktadır. Bunların yanında
doğadaki bazı olaylarda tohumların yayılmasına yardım eder.At kestanesi ağacının yeşil renkli dikenli meyveleri içinde gelişen tohumlar, meyve olgunlaşınca yere düşer.Karahindiba bitkisinin tohumları rüzgârla çevreye dağdır.Böğürtlen, kuşlar tarafından yenilir ve tohumları kuşların dışkısıyla toprağa karışır.Tohumlar rüzgârla, suyla, hayvanlara yapışarak ya da hayvanlar tarafından yenilerek yayılır.
Bitkiler toprağa bağlı canlılardır. Bir toprak parçasında aşırı bitki olması, bitkinin topraktan alacağı su ve mineral miktarını azaltır. Ayrıca bitkilerin bir yerde aşırı çoğalması birbirlerini gölgelemeleri
demektir. Bu da fotosentez yapmak için gerekli olan güneş ışığını kapatmaları anlamına gelir. Bu
nedenle bitkiler neslini sürdürebilmek için yayılmak zorundadır.Bitkiler birçok yolla tohumlarını uzağa gönderirler. Öncelikle tozlaşmada bol miktarda çiçek tozu (polen) yaparlar. Ayrıca bol miktarda tohum yaparak da yayılma olasılıklarını artırırlar.Tohumların yayılmasında hayvanlar için besleyici ve lezzetli meyveler büyük rol oynar. Bu sayede tohumların bir kısmı hayvan tarafından çevreye dağıtılır, bir kısmı da yenir. Tohumların bir bölümü dayanıklı kabukları sayesinde, hayvanların sindirim siteminden zarar görmeden geçer ve dışkıyla atılır. Böylece yeni yetişecek bitki, çok uzaklara taşınıp, gübre katmanıyla beraber toprağa düşmüş olur.Bazı bitkilerde tohumun şekli ve yapısı dağılımı sağlar. Dikenli, paraşütlü, kanatlı, tüycüklü, suda yüzen tohumlar gibi.Ayrıca insanlar da tohumların yayılmasında çok önemli etkendir.

30 Mart 2014 Pazar

Sekonder Metabolitler ve Etkileri

     Sekonder Metabolitler bitkiler tarafından üretilen ve günümüzde birçok sektörde hammadde olarak kullanılan bitkinin temel yaşamsal işlevleri ile doğrudan ilişkisi olmayan,buna karşılık en az bitkinin yaşamsal işlevleri ile doğrudan ilişkili primer metabolitler(protein, yağ, karbonhidrat) kadar önemli olan kimyasal maddelerdir. Bu kimyasal maddelerin önceden hiçbir işe yaramadığı bitkiler tarafından üretilen atık madde olduğu varsayılıyordu. Ancak daha sonraları anlaşıldı ki bu maddelerin bitkide; savunma, korunma, ortama uyum,hayatta kalma ve nesillerini devam ettirmek için bitkiler tarafından geliştirilmiş oldukça karmaşık mekanizmaların ürünleri olduğu anlaşıldı.
     Bu maddelerin bitkideki önemli görevleri şunlardır;
1-­Kuraklık, tuzluluk, UV ışınları vs. gibi değişik çevre faktörlerinin oluşturduğu stres ortamına karşı koyma.
2-­Herbivorlara (böcek, sürüngen vb.)karşı savunma.
3-­Mikroorganizmalara (bakteri, mantar vb.) karşı savunma.4­Bazı metabolik ve daha gelişmiş ekolojik işlevler. (örn:Tohum dağılımını sağlamak için hayvanları ve diğer taşıyıcıları cezbettirme gibi.)

     Sekonder metabolitlerin günlük hayattaki önemine gelince bu kimyasallar başta ilaç sanayisinin hammaddesi olup kozmetik, besin katkı maddesi, zirai ilaç sanayiinde ve birçok kimya sektöründe kullanılmaktadır. Sekonder metabolitlerin kullanım alanlarını başlıklar altında sıralayacak olursak;
          1-­İlaç hammaddesi olarak kullanılan sekonder matabolitler;
             Tarihle ilgili yazılı kaynaklarda ilk insanların çeşitli hastalıklarının tedavisi için bitkilerden yararlandıkları belirtilmektedir. Örnek vericek olursak bana göre bu metabolitlerin en meşhuru hepimizin başı ağrıdığında veya beli ağrıdığında ve bunun gibi birçok durumda kullandığı ilaç
^ASPİRİN^ ‘dir.Aspirin o kadar hayatımıza girmiştir ki, başka bir ilacın adının sonuna, aspirin takarak eczacıları çileden çıkaranlar bile vardır. Bu sadece Türkiye’de değildir, dünyanın en yaygın ilacı aspirin olduğuna göre, demek aspirin her yerde, her derde deva bir ilaçtır. Aspirinin hammaddesi söğüt ağacının kabuklarından elde edilen asetilsalisilik asittir.Aspirin artık, sadece baş ağrısını geçiren soğuk algınlığını önleyen, ağrı kesici bir ilaç değil...Kalp krizlerini önlemek için bile aspirin kullanılıyor.
Aspirin için, dünyanın en yaygın ilacı deniyor.Ne kadar yaygın olduğunu da şu örnekle açıklıyorlar...
Aspirinin etkin maddesi, asetilsalisilik asitin, yılda ne kadar kullanıldığını biliyor musunuz?50 bin ton!
Bu miktar, 500 miligramlık haplara dönüştürülüp, art arda eklendiğinde, 1 milyon kilometre uzunluğunda bir zincir oluşturulabilirmiş, bu zincir de, Dünya ile Ay arasındaki mesafenin iki katından fazla olurmuş...Ne hesap değil mi?Bugün dünya nüfusunun çoğunluğu için bitkiler ilaçların
hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde nüfusun %80’inin sağlık gereksinimlerini ilk etapta geleneksel tıbbi bitkilerden sağlamaktadır. Dünya nüfusunun %80’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı düşünülürse,toplam dünya nüfusunun %64’ü bitkileri tedavi amaçlı
kullanmaktadır(Farnsworth,1985). Gelişmiş ülkelerde ise reçete ile satılan ilaçların yaklaşık %25 bitkisel kökenli kimyasallardır (Principe,1989).
          2­-Besin katkı maddesi olarak kullanılan sekonder metabolitler;
             Besin endüstrisinde primer metabolitlerin yanı sıra tat ve koku verici maddelerde önemli yer tutmaktadır.Ayrıca sentetik katkı maddelerinin mutajenik, karsinojenik ve teratojenik etkilerinin ortaya çıkışı ile et, süt, meyve, sebze,deniz ürünleri ve meşrubat sektöründe doğal ürünlereduyulan talep giderek artmaktadır Tat ve koku vericiler tek bir kimyasal olabileceği gibi, birçok kimyasalın karışımı da olabilmektedir.Örneğin, Thaumatococcus danielli’den elde edilen tatlandırıcı, thaumatin, bir tek kimyasaldan ibarettir.Thaumatin’in hem düşük kalorili olması hem de sakkarozdan(çay şekeri) 2000 kat daha tatlı olması nedeniyle, bu tatlandırıcıya olan ilgi giderek artmaktadır.Gelişmiş ülkelerde sebzelerin besin kalitesi sekonder metabolit içeriklerine bakılarak tayin edilmektedir.
          3­-Zirai ilaç olarak kullanılan sekonder metabolitler;
             Zirai mücadelede de sekonder metabolitlerin oldukça önemli yeri vardır. Bunun en önemli sebebine gelince sekonder metabolitler doğaldır. Diğer suni insektisitler(böcek öldürücü maddeler) gibi çevreye olumsuz etki yapmazlar.Suni ilaçların toprağa, bitki örtüsüne, havaya ve diğer yararlı
organizmalara olan zararlı etkisi gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Pazardan aldığımız hele turfanda yetişen meyve ve sebzelere hep deriz ki kesin hormonludur vs. artık hormonu o kadar abarttık ki bu bitkilere uygulanan fazla dozda suni böcek öldürücüleri veya hastalık önleyicilerden hiç haberimiz olmaz veya ciddiye almayız. İnanın bunlar hormonlarda daha fazla zarlı etkiye sahiptir.Sekonder metabolitlerin bir diğer faydası da önemini her gün artıran organik tarım sektörünün en önemli sorunlarından biriolan zararlılara karşı organik maddelerin kullanılmasıdır..Organik tarım kanunlarına göre bakteri, virüs ve zararlı böceklere hiçbir yapay ilaç kullanılmamasıdır veya öngörülen
madde ve miktarda kullanılmasıdır. 

Çok basit yöntemlerle sekonder metabolitlerin zirai mücadelede kullanılması;
     a) 2.5 lt suya 1 kg tespih ağacı (melia azedarach) tohumu koyun,tohumları önceden bir güzelce parçalayın, yalnız çekirdekleri serttir, tespih yapımında da kullanılır.48 saat suda bekletin süzün ve kullanın.Bu etkili bir preparattır. Etkili maddesini içeren hazır insektisitler organik tarımda kullanılmaktadır.
     b) Bir ölçü çok çok acı biber,Bir ölçü pelin( artemisia) yaprağı,6 ölçü su Biber ve pelini parçalayıcıdan birlikte geçirin ve suya koyun,Bir taşım kaynatın, soğumaya ve çökelmeye bırakın, süzün.Yaprak bitlerine ve beyaz sineğe çok etkilidir,sümüklü böcek ve salyangozlar için kaçırıcıdır.
     c) Kükürt birçok mantari hastalıkta kullanıldığı gibi kırmızı örümcekte de çok etkilidir.Çevre dostu, organik tarımda ruhsatlı bir üründür.
     d)Tütünden yapılan böcek ilaçlarını duymuş olmalısınız ancak ancak bu riskli bir böcek ilacı neden derseniz , zatendomates, biber ve patlıcan gibi Solanaceae familyası üyelerine toksik. Üstelik de tütün mozaik virüsü biber ve domateste, hatta 100 küsur bitki türünde bulaşıcı ve tehlikeli.Üstelik de virüs hastalıkları tedavi de olmuyor.
     e) 500 gr çalı mine (lantana camara) yaprağı 1 lt suda kaynatılıp süzülür, afitlere ve genelde tüm sokucu emicilere etkilidir.

           4-­Kozmetik sektöründe kullanılan sekonder metabolitler;
              Bilindiği gibi gülden elde edilen gülyağı ve suyu çok eski tarihlerden beri kullanılmaktadır lavanta da buna dahildir.Hemen hemen herkesin kullandığı yumuşatıcı, iyileştirici vs.birçok etkiye sahip kremlerde sekonder metabolitler den elde edilir. Örneğin çok sık duyduğumuz ama çoğumuz
kullanmadığı hıyar(salatalık) özlü kremler.Bu kimyasallar parfümeride de oldukça yaygın
kullanılmaktadır. Mesela birçok bayan saçlarının daha gür ve ışıltılı olması için badem yağı vs. birçok bitkisel ürünü karıştırarak saçlarına sürmesi. Isırgan otunun saç dökülmesine olan olumlu etkisi. Günlük hayatımız da böyle birçok kocakarı lafı dediğimiz ama etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış söylemler duyarız veya uygulamışızdır.Mesela en bariz örneklerden biri dünyanın en iyi diş macunlarından birisi olan colgate’in misvak özlü diş macunu üretmesi.Misvak peygamber efendimiz (s.a.v) tarafından
kullanılan bir bitkiydi. Düşünün 6.yüzyılda misvak dişleri temizlemek için kullanılmaktaydı.Sekonder Metabolitler o kadar geniş kullanımlı ve bir o kadar çok önemlidirdi bu kimyasallar üzerine cilt cilt kitaplar yazılabilir.Benim burda yaptığım kendi çapımda bir araştırmadır.Umarım tüm arkadaşalrıma ve büyüklerime azcıkta olsa faydalı olması dileğiyle...

29 Mart 2014 Cumartesi

Bitki sistematiği



Geç Hasat

Geç Hasat Yapmanın Zararları
   1-Hasadın gecikmesi, camsılaşmayı artırır,

   2-Depolama ömrünü kısaltır,

   3-Ağırlık kaybını artırır,

   4-Raf ömrünü kısaltır,

   5-Yola dayanımı azalır.



Hasatta Dikkat Edilmesi Gerekli Hususlar
   1­-Hasat, kriterlerine göre yapılmalı,

   2­-Daldan kopan elma, en geç 24 saat içerisinde soğuk depolara nakledilmeli,

   3­-Depolara günlük % 10 luk kapasite doldurulmalı,

   4­-Hasat mümkünse kademeli yapılmalı

19 Mart 2014 Çarşamba

MODERN SERACILIK YATIRIMINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

SERA YAPILACAK YER

Seraların kurulacağı yerin eğimi % 1­2 arasında olmalıdır. Rüzgarlı ve hava kirliliğiolan bölgelerden uzakta olmalı; su , doğalgaz ve elektrik hatlarına yakın olmalıdır. Kış sıcaklığının ­5 derecenin altına düşmediği bölgeler seçilmelidir. Seranın yola yakın olması gerekir ancak tozlu yollara çok yakın olması seranın üstünün tozlanarak sera içine girecek ışıgın azalmasına ve temizleme için ilab­ve maliyete neden olmaktadır.


SERA ALANI

Modern anlamda bir sera işletmesi en az 30 da ( 30.000 m2 ) olmalıdır.


SERA YÖNÜ

Akdeniz İkim kuşağı üzerinde bulunan ülkelerde sera uzun ekseni Kuzey ­ Güney doğrultusunda olmalıdır.


SERA TEMELLERİ

Seralarda prizmatik ve silindirik temeller kullanılmalıdır. Prizmatik temeller, taşıma gücü yüksek sağlam zeminlerde açıklığı fazla olmayan plastik ve cam seralarda en az 40 x 40 kesitinde ve 60 cm deriliğinde 300 dozlu betondan yapılmalıdır. Slindirik temeller en az 40 cm çapında 60 cm derinliğinde ve 300 dozlu betondan yapılmalıdır. Ayrıca dört tarafına taşkın sulardan korumak için 20 ­ 30 cm genişliğinde zemin altı (subasman) yapılmalıdır.


SERA GENİŞLİĞİ

Tünel genişliği 8 ­ 15 metre arasında olmalı tünel uzunluğu 60 ­ 125 metre arasında olmalıdır.


SERALARDA YAN DUVAR YÜKSEKLİĞİ

Seralarda etkili bir mekanizasyon yapılabilmesi için yan duvar yüksekliği; sebze,fide ve kesme çiçek seralarında oluk altı en az 4 metre olmalı ideal oluk altı yükseklik seçimi 6,4 metre olmalıdır.


SERA KONSTRÜKSİYON PROFİLLERİ

Sera konstrüksiyon profilleri, sera ypı elemanlarına etki eden sabit ve hareketli yükler hesaplanarak eğilme, pandantif(sarkı) ve flambaj (esneme,bel verme) yönünden statik analizleri yapılarak seçilmelidir. Sera yapımında iskelet malzemesi olarak kolon ve çatı makasını oluşturan elemanların seçiminde standart galvanizli çelik profiller kullanılmalıdır.Beşik çatı cam seralarda kolon ve aşıklarda I 100 profili, merteklerde T 60 profili, diğer elemanlarda L 40, 40, 4 profili; plastik kaplı yay çatılı ve gotik çatılı seralarda ise kolonlarda 3" çelik profil boru çatı makaslarında ise 2" profil boru kullanılmalıdır. Kolonlar, beşik çatılı cam seralarda 300 ­ 500 cm aralıklarla, plastik kaplı yay çatı ve gotik çatılı seralarda ise rüzgar etkisini azaltacak şekilde planlanmalıdır. Kapı ve havalandırma pencerelerinde L 30,30,3 profil çelik malzeme kullanılmalıdır.


SERALARDA UYGULANAN ÇATI TİPLERİ VE ÖLÇÜLERİ

Cam örtülü seralar için beşşik çatı ve venlo tipi, plastik seralar için gotik çatı tipleri kullanılmalıdır. Sera çatısı eğim açısı 26 derece iel 32 derece arasında olmalıdır. Mahya yüksekliği ise açıklığın 1/4 ü ile1/5 i kadar olmalıdır.


SERALARDA KAPI GENİŞLİKLERİ

Seralarda kapılar tek kanatlı olacak ise en az 120x220 cm boyutlarında çift kanatlı olacak ise en az 240x220 cm boyutlarında yapılmalıdır.


SERA ÖRTÜ MALZEMELERİ

Sera örtü malzemeleri şunlardır;

1-Cam

2-Yumuşak Plastikler: Polietilen(PE), Polivinilclorid(PVC), Polivinilflorid(PVF), Polyester, Ethilvinilasetat (EVA), Monarfleks

3-Sert (RİJİT) Plastikler : Cam elyaflı polyester (GRP), Polycarbonat (PC), Fiberglass, Polimetilmetakrilat(PMMA)


Sera örtülmesinde kullanılan camların kalınlığı genellikle seraların yan yüzeylerinde 3 mm çatıda ise 4 mm olarak seçilir. Cam boyutları 100x65 cm, 120x75cm ya da 100x165 cm olmalıdır.Küçük ebatta cam kullanılması taşıyıcı malzeme miktarını arttıracak aynı zamanda ışık kaybına neden olacaktır. Plastik örtü malzemesi olarak dayanım ömrü 3­4 yıldan az olan UV+IR+AF katkılı yumuşak plastik örtü kullanılmalıdır. Sert plastiklerde ise kalınlıkları çift kanatlı olanlarda 4­16 mm 3 katlı olanlarda 10­16 mm arasında değişen polycarbonat örtü malzemesi veya solar radyasyon geçirgenliği % 80 kalınlığı 0,8 ­1,5 mm arasında değişen Cam takviyeli polyester kullanılmalıdır.

Ülkemizde kullanılan plastik sera örtü malzemeleri ve özellikleri aşağıdaki gibidir.

Normal PE Plastik: Güneş ışınlarına karşı dayanımı 1 yıldır. Aynı zamanda ülkemizde şiddetli güneş ışınımı olması nedeniyle bir üretim sezonundan sonra bu plastikler değiştirilmelidir. Sonbaharda seralara örtülerek kışın mümkün olduğu kadar fazla ışık geçirimi sağlar.

UV Katkılı PE Plastik: İçine UV katkı maddesi katıldığından dayanım ömrü 2 yıldır. UV katkı maddesinden dolayı sarı renge sahiptir. Plastiğin kuru olduğu koşullarda IR ışınlarını geçirirler.

IR Katkılı PE plastik: İçerisine üretim esnasında IR katkı maddesi katıldığından uzun dalgalı ışınları belli oranda geçirir.

Antifog PE Plastik: Antifog katkı maddesi plastiğin iç yüzeyinde yoğunlaşan su buharının damlacıklar halinde değil, camda olduğu gibi ince bir film şeklinde yayılmasını sağlar.Buda ışık geçirgenliğini olumlu yönde etkiler ve böylece diğer plastiklere göre daha fazla ışınımın sera içine ulaşmasını sağlar.

Polycarbonat: Çift katlı veya çok katlı olarak imal edilen arasında hava boşluğu bulunan saydam tabakalar halindeki bir sera örtü malzemesidir. Kalınlıkları çift katlı olanlarda 4­16 mm, üç katlı olanlarda 10 – 16 mm arasında değişmektedir. Solar radyasyon geçirgenliği camdan az olmaz üzere boyutlarına bağlı olarak % 70 – 80 arasında değişmektedir.Çift katlı PC camdan on kat daha hafiftir dolayısıyla daha az yoğunlukta destek yapısı kullanılır.PC örtü malzemesinin ışık geçirgenliği nem yoğunlaşması ve toz birikmesine bağlı olarak yıla % 1 oranında azalır.

Cam Takviyeli Polyester GRP : Polyester malzemenin cam lifleriyle güçlendirilmesi yoluyla elde edilir. GRP örtü malzemesi yüzeyi renk değişimine karşı korunmuş ve Polyvinyl fluorid (PVF veya Tedlar ) veya Pohietilen Terephtalate (mehinex) ile kaplanmış oluklu tabakalardan meydana gelmiştir. Solar radyasyon geçirgenliği % 80 düzeyindedir.Plakaların kalınlığı 0,8 – 1,5 mm arasında değişir ve genellikle 1 mm kalınlığındadır. Plakaların genişliği profile bağlı olarak 0,8­ 1 m arasında değişmektedir.

PVC Levhalar: Mat ve şeffaf olarak üretilen ışık geçirgenliği % 85 olan dayanıklı (5­ 10 yıl ) hafif ve çivi ile çakılabilen ve yapıştırılabilen plastik örtülerdir. Ancak zamanla ışık geçirgenliğinin azalması doluya karşu dayanıksız olması kolay parçalanabilir ve kolay yanabilir olması bu levhaların olumsuz özellikleridir.

Plexicam Levhalar: Boşluklu ve çift katlı olarak üretilen özel alüminyum ya da çelik konstrüksiyon üzerine monte edilen ışık geçirgenliği cama oranla daha az olan tamiri ve montajı kolay olan morötesi ışıkları geçirmeyen dayanıklı plastik örtülerdir. Bu örtülerin zamanla ışık geçirgenliğinde bir azalma olmaz ancak ısı ve nemle genleşmeye uğrayabilirler ve kolay yanarlar.

Meyveleri dondan koruma

Don Olayından Korunma Yöntemleri

Tarım ürünlerini don olayından korumak için çok çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Her yörenin iklim durumu yapılan tarımın şekli, yetiştirilen bitkinin özelliği ile ilgili tarım işletmesinin imkanları göz önüne alınarak, bu yöntemlerden en uygun, en pratik ve en ucuz olanı seçilmelidir. Tek bir yöntemle önlem alınabileceği gibi, gereken durumlarda bir kaç yöntem birlikte uygulanarak don olayının zarar yapması önlenebilir. Önemli olan konu, doğru ve en etken olan yöntemin seçilmesi ve doğru şekilde uygulanmasıdır. Genel olarak bu konuda 2 yöntem kullanılır:

1­-PASİF YÖNTEMLER

a-­Yer seçimi
Don riski taşıyan bölgelerde mümkün oldukça zirai faaliyetler yapılmamalıdır. Eğer tarım yapılması düşünülen bölge don tehlikesine maruz ise, farklı mevsimlerde don hadisesinin görülme ihtimali, muhtemel şiddeti ve havada dağılımı araştırılmalıdır.

Bu konu ile ilgili olarak, dikkatler çok iyi bilinen don boşlukları (=frost hollows) veya don çukurlarına (=frost pockets) yöneltilmelidir. Don boşlukları herhangi bir yükseklik seviyesinde meydana gelebilir ve genellikle doğal veya yapay olarak oluşmuş şiddetli rüzgarlardan korunan ve içine soğuk hava hareketi olmayan, küçük vadiler (oluklar) veya alçak basınç merkezleridir. Bu don bölgeleri özellikle don zararlarına açıktır ve bu bölgelerde zirai faaliyet yapılmamalıdır.

Bir eğim veya nehir kenarı boyunca yer alan ağaçlar, çalılar ve engebeli mera soğuk hava akışına engel olabilir ve don olukları meydana getirebilirler.Genel olarak aşağı yönde akış hızı 2 m.sec­1 değerini geçmez, ancak engebeli arazilerde soğuk hava engelleri olarak oluşabilen hava karışımları ve dalgalanmaları kırılır veya üzerinden aşılır ve hava bir nabız atışı karakterinde eğim aşağı hareket eder (Findlay, 1970).

Alçak bölgelere doğru akan soğuk havanın doğal ve yapay engellerle önü kesilmelidir. Eğer bu tip engeller yoksa, don çukurları olarak tanımlanan düşük rakımlı bölgelerde, soğuk havanın çökmesiyle don hadisesi görülür ve hava olaylarına bağlı olarak birkaç gün sürebilir. Doğal engeller ağaç sıraları,
çalılar, bodur ağaçlar, asma bitkileridir. Yapay engeller ise, binalar, duvarlar, tahta perdeler, yoğun çalılar, demiryolu ve otoyol duvarlarıdır. Soğuk hava,eğim yönünde aşağı doğru akarken engeller tarafından tutulur ve yönü değiştirilerek bitkilerden uzaklaştırılır. Köşeli ve eğimli doğal bir engel soğuk
havanın yönünü değiştirir ve bu şekilde hassas bitkiler korunur. Sık ağaçlar ve çalılar tarafından tutulan soğuk hava akımını uzaklaştırmak için uygun doğal ortam yoksa, ağaç ve çalılar arasında eğime uygun küçük boşluklar bırakılarak soğuk havanın uzaklaştırılması gerekir.

Yakın çevredeki geniş su yüzeylerinde don riski daha düşüktür ve kuzey yarımküre için güneye bakan eğimlerde dikilen çit bitkileri, kuzeye bakan eğimlerdeki çit bitkilerine göre don zararına daha az maruz kalır. Güney yarımkürede bu durumun tersi söz konusudur. Genel olarak bölgelerin iklim özelliklerine göre ürün çeşitleri ve yurdumuza uygulaması aşağıda verilmiştir:


Bölgelerin özellikleri ve yetiştirilmesi uygun olan ürünler:
İlkbaharda hemen hemen don olayı görülmeyen bölgeler (Akdeniz kıyıları) :Turunçgiller;

Seyrek olarak don olayı görülen bölgeler (Doğu Karadeniz kıyıları):Bölgenin yüksek kesimlerinde turunçgiller ve sert çekirdekli meyveler, bölgenin alçak kesimlerinde don olayına hassas çeşitler;

Don olayının orta sıklıkta görüldüğü bölgeler (Ege ve Marmara kıyıları):Bağ çeşitleri;

Dona açık bölgeler (Ege, Marmara, Karadeniz, Akdeniz iç kesimleri):Don olayına daha dirençli bağ, armut ve elma çeşitleri;

Don etkisi altında olan bölgeler(İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu):Don olayına en dayanıklı bağ, armut ve elma çeşitleri.


Zirai üretim için don zararlarına karşı koruma yöntemlerinin hiçbirisi güvenli dönemin uzunluğundan daha önemli olamaz. Bitki yetişme döneminin ortalama uzunluğu, ilkbahar geç donlarının en son tarihi ile sonbahar erken donlarının ilk tarihi arasındaki zaman olarak açıklanabilir.

Bitki yetişme döneminin uzunluğu ile ilgili bilgiler, don tehlikesine açık bölgeler için uygun ürün tür ve çeşitlerinin seçiminde ziraat ile uğraşanlara önemli ölçüde yardımcı olacaktır. Bu verilerden belirli ürünler için ortalama güvenli dikim tarihleri elde edilebilir.

Don tehlikesine hassas bölgelerin haritalanması için bir çok yöntem literatürde açıklanmıştır. Bunlardan bazıları topografik ve klimatolojik haritaların esas alındığı masa çalışmalarıdır. Diğer kısmı ise detaylı alet ölçümlerine dayanan ve farklı arazi ölçümleri tarafından desteklenen çalışmalardır. Alet ölçümlerine dayanan yöntem en yaygın olanıdır ve farklı yaklaşımların geniş oranda uygulandığı yöntemdir. Aletlerin tipleri ve kullanışlılığı, gözlemlerin yoğunluğu ve gözlem süresinin uzunluğu (genellikle bir çok don dönemi) gibi faktörler yöntemin yararlı olmasında önemli etkenlerdir (Findlay, 1970).



b­ Bitki İdaresi
Bitkilere uygulanacak farklı işlemler, bitkilerin don olayına karşı direncini arttırabilir ve en az zararla kurtulmasını sağlayabilir. Bu işlemlerin uygulanabilir ve ekonomik olması önemlidir. Bu işlemlerden bazıları aşağıda belirtilmiştir:

En fazla hava akımına imkan verecek bitki dikimi;

Önerilen tarihlerden önce bitki dikimi yapılmaması;

İyi toprak verimliliği ve uygun su kaynaklarının yararlı etkilerini sürdürmek;

Don olayına karşı dayanıklılığı arttırmak için kimyasallar ve bitki hormonları kullanılabilir.



c­ Bitki seçimi ve üretimi
Aynı tarihte çiçeklenen belirli meyvelerin çeşitleri, dayanıklılık konusunda belirgin farklılıklar gösterir. Bundan dolayı hassas olanların çıkartılması ve dirençli olanların üretilmesi don riskini azaltacaktır. Daha geç çiçeklenen elma türleri (çeşitleri), sert kışlık buğday, yulaf çeşitleri ve dona daha dayanıklı
çilek çeşitlerine, don olayına hassas bölgelerde her zaman ihtiyaç duyulur. Yapılacak çalışmalarda başarı, hassaslık veya dayanıklılık ile ilgili nedenlerin açıklanmasında sağlanacak gelişmelere bağlıdır. En uygun bitki seçimi ile ilgili genel bilgiler aşağıda verilmiştir:

Don meydana gelen bölgelerde ve şiddetli iklimlerde uzun boylu gelişen bitki türleri seçilerek; hassas çiçekler veya meyveler yer seviyesindeki soğuk havadan uzaklaştırılarak korunur.Vadi tabanlarında, dar havzalarda, çukur bölgelerde dona hassas bitkilerin yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır. Dağlık bölgelerde ve tepelerde güneye bakan daha sıcak eğimler; bağ, meyve ve erkenci patates için en uygun yetiştirme alanlarıdır.Göl, rezervuar, nehir gibi geniş su kütlelerine yakın bölgelerde don riski daima azdır.Ağaçlık alanlar soğuk havayı saptırarak eğim aşağı uzaklaştırırlar. Bu nedenle ağaçlık alanların korunması önemlidir.Dona hassas bitkilerin yetiştirildiği arazilerde toprak işlemesinden kaçınılmalıdır.
Don riski olan bölgelerde, dona hassas bitkilerin özellikle yonca arazileri, çayır, tahıl, çalılık, fidanlık yakınlarında yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır.Don riskinin arttığı zamanlarda herhangi bir şekilde toprağın gevşetilmesinden kaçınılmalıdır.Don olayına hassas bitkilerin yetiştirildiği yerlerde, don tehlikesi başlamadan önce yabancı otlar temizlenmeli, ancak başka hiçbir kültürel işlem yapılmamalıdır.



2­ AKTİF YÖNTEMLER
a­-Atmosfere giden radyasyonun durdurulması ( suni sis )
Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu (sis) ile atmosfere giden radyasyon engellenebilir. Duman perdesi veya dumandan oluşturulan yapay bulutlar radyasyon kayıplarını önleme çalışmalarında kullanılmıştır, fakat bu yöntemlerin etkinliği hakkında uygulanan duman perdesinin görünen yoğunluğu ile karar vermek imkansızdır. Duman perdesinde oluşturulan parçacıklar yerden uzaya giden uzun dalga radyasyonu yakalayabilmelidir. Bulut içerisindeki su damlacıkları, yapay olarak oluşturulan duman perdesindeki çok küçük parçacıklardan daha etkili olduğu belirlenmiştir (Brooks, 1959).



b­-Isı yalıtımı
Ürünleri dumanla kaplamak için toksik olmayan protein köpükleri kullanılır. Bu yöntem mekanize olması nedeniyle bazı avantajlara sahiptir ve köpük bitkiler üzerinde uzun süre kalabilir ve beklenen ardıl don olayları için koruyucu olur (Desjardins ve Siminovitch, 1968).



c­-Havanın karıştırılması
Tipik radyasyonlu geceler boyunca, yer ile temas halinde olan hava soğur ve yüzeye yakın seviyelerde soğuk bir hava tabakası oluşur. Yerden 150 m yükseklikteki bir hava tabakasındaki sıcaklık, yer seviyesindeki sıcaklıktan fark edilecek derecede daha sıcaktır. Sıcaklığın yükseklikle arttığı bu gibi özel
durumlar sıcaklık terselmesi (=inverziyon) olarak adlandırılır. Normal günlerde yükseklik ile sıcaklık azalır. Don zararı soğuk hava tabakası ile ilgilidir,fakat üst seviyelerdeki daha sıcak hava ile aşağıdaki daha soğuk havanın karıştırılmasıyla don zararını en aza indirilebilir. Yere yakın seviyedeki soğuk
hava ile üst seviyelerdeki daha sıcak havanın karıştırılması sonucu inverziyon bozulur ve yere yakın soğuk hava tabakasının sıcaklığı birkaç derece arttırılır. Bu durum rüzgar makineleri, fanlar ve hatta helikopterler kullanılarak başarılabilir.Rüzgar makineleri ile don mücadelesinde başarıya ulaşmak için don beklenen gecelerde öncelikle inverziyonun şiddeti belirlenmeli ve daha sonra rüzgar makineleri kullanılmalıdır. Zayıf inverziyon şartları altında, rüzgar makinelerinin kullanımı sınırlandırılır. Şiddetli inverziyonların meydana geldiği bölgelerde don ile mücadele maliyetleri, korunan ürünün ekonomik değeri dikkate alınarak belirlenmelidir.



d­-Direk hava ve bitki ısıtması
Radyasyon yoluyla yeryüzünden atmosfere giden ısı kaybının giderilmesi için en yaygın ve en kolay yöntem uygun ısıtma ekipmanları kullanmak veya küçük ateşler yakmaktır. Bu yöntemle arazilerde veya meyve bahçelerindeki sıcaklıklar belirli ürünler için kritik sıcaklık değerlerinin üzerinde tutulabilir.
Dünyanın bir çok bölgesinde ısıtma yöntemi yaprağını dökmeyen Akdeniz meyveleri ve yaprağını döken diğer meyve ağaçlarının bulunduğu alanlarda düzenli ve iyi organize edilmiş olarak uygulanmaktadır.Bu yöntemde odun, kömür veya mangal kömürü kullanılabildiği gibi, dizel yağlar da çeşitli tip ve büyüklüklerdeki uygun ekipmanlar yardımıyla yaygın olara kullanılırlar. Bu yöntemle ilgili olarak ısıtıcı modellerinin geliştirilmesi, bitkilere toksik etkisi nedeniyle dumanın yok edilmesi, alet içinde oluşan isin ve kullanılan yakıtın azaltılması çalışmaları önemini korumaktadır.Isıtıcılar bütün araziye etkili olacak şekilde dağıtılmalı (75­200 adet/ha), fakat arazinin daha soğuk kesimlerinde ısıtmanın iyi yapılabilmesi için rüzgarın geliş yönüne daha fazla ısıtıcı konulması uygun olacaktır. Bitki için gerekli olan hava sıcaklığının artmasıdır, fakat aynı zamanda ısıtıcılarla yayılan ısınında önemi büyüktür. Yağ ve gaz ısıtıcıları havayı konveksiyon (ısınarak yükselme) yoluyla ısıtırlar, fakat ısıtıcının tipine bağlı olarak ekipmanların sıcak yüzeyleri tarafından meyve bahçelerine yayılan ısı toplam ısının %10­30'unu oluşturmaktadır.

Çok sayıda yakılan küçük ateşler, az sayıdaki büyük ateşlere göre havayı ısıtmada daha etkilidir. Büyük ateşler, etrafa yayılmadan hızlıca yükselip inverziyon tavanını delerek soğuk ve sıcak havanın iyi bir şekilde karışması için gerekli sirkülasyonu engelleyecek sütunların oluşmasına neden olabilir.Büyük ateşler sadece inverziyonun tavan tabakasına zarar vermez, aynı zamanda hızlıca soğuk havanın içine çekilerek zararı faydasından fazla olur.Eğer bir bölgede bir mevsim boyunca 2­3 defadan fazla don olayı görülmezse ısıtma yöntemi uygun ve ekonomiktir. Daha fazla don görülen bölgelerde ısıtma ekonomik değildir.Seralarda elektrikle ısıtma, araziye uygun kalorifer sistemi ile ısıtma bazı ülkelerde kullanılan pahalı yöntemlerdir. Ancak bu yöntemlerde korunacak ürünün ekonomik değeri esas alınmaktadır.



e­-Su uygulaması
Don olayını önlemede bir yöntem olan üstten sulama veya yağmurlamanın belirgin bir yararı vardır ve dikkate değer bir öneme sahiptir. Bu uygulama geniş bir su kaynağı, uygun sulama ekipmanları ve iyi bir toprak drenajı ister. Bu yöntem sadece üzerindeki buz yükünü taşıyabilecek bitkilerde uygulanabilir.
Yağmurlama yönteminde, bitki su soğuduğu ve donduğu zaman, radyasyonla kaybolan ısıyı kazandırmak için eritme ısısını ortama verir. 1 gr veya 1 cm3 suyun 1°C soğuması için 1 kalori ısı açığa çıkar, fakat bitki için daha önemli olan durum 1 gr suyun donması için 80 kalorinin açığa çıkmasıdır. Eğer yaprak veya tomurcuk ince bir su filmi kaplanırsa, suyun donmasıyla ısı açığa çıkar ve bitki sıcaklığının 0°C'nin altına düşmesini engellenir. Bu su filminin olabildiğince sürekliliği sağlanmalıdır, bu sayede bitki üzerinde buz tabakaları oluşmasına ve ortam sıcaklığı donma noktasının altına düşmesine rağmen bitki sıcaklığı donma noktasının altına düşmeyecektir.Bir güvenli uygulama, ıslak termometre sıcaklığı donma noktasına ulaştığı zaman yağmurlama işlemine başlamaktır. Yağmurlama işlemi bitki dokularının dayanabilmesi için mümkün olduğu kadar sürdürülmelidir. Uygulama hava sıcaklığı 0 °C'nin üzerine çıkıncaya kadar devam ettirilmelidir.

Yağmurlama sistemi, ürün kaybına neden olabilen birkaç dakikalık kritik devreyi engelleyecek veya kesecek şekilde tam ve sürekli olarak su örtüsü sağlamalıdır. Yağmurlama sisteminin önceden test edilmesi gereklidir. 12­20 saniye aralıklarla çalışan küçük yağmurlayıcılardan daha tatmin edici sonuçlar alındığı Davis (1955) tarafından bildirilmiştir. 90 saniye aralılarla çalışan daha büyük yağmurlayıcılar ­5°C de domates bitkisi üzerinde etkili olamamıştır. Tekrarlanan uygulamaların daha kısa aralıkları, yaprak yüzeyindeki daha düşük sıcaklık değişimlerini netice vermiştir.



f­-Toprak işleme ve idaresi
Don zararlarını en aza indirebilmek için; toprak nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş ve pekiştirilmiş olmalıdır. Don tehlikesi olan dönemlerden önce toprak üzerindeki ürünler, organik madde artıkları, gübre artıkları ve yabancı otlar sürülmeli ve toprak sıkıştırılmalıdır. Bu işlemlerden sonra toprak sulanmalı ve kuru kalmasına fırsat verilmemelidir.



g­-Kumlama
Bu yöntem hem pahalı, hem yüksek işçilik, hem de toprağın yapısını etkilemesi nedeniyle uygulanması güç bir yöntemdir. Kum materyalinin kolay ısınması ve radyasyon yoluyla yavaş soğuması bu yöntemin olumlu yanıdır. Her yıl ince bir kum tabakasının don riskli alanlara serilmesi şeklinde yapılır.İnce kum aynı zamanda buharlaşmayı (kendi bünyesindeki su miktarı çok az olduğundan) en alt seviyeye indirir.



h­-Çiçeklenmeyi geciktirme
İlkbaharda meydana gelen son don olaylarının çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının çiçeklenme devresinde don olayından fazla zarar görülmemesi için çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulur.



i­-Zorlanmış hasat
Birçok durumda geniş bir ürün topluluğunu zorunlu hasat yoluyla dondan korumak mümkündür. Don veya donma sıcaklıkları ile ilgili bir tahmin önceden kullanıcılara ulaştırılmış ise, bölgedeki çiftçiler olgun meyveleri, sebzeleri ve diğer ürünleri acil olarak toplayabilir, aksi takdirde arazi üzerinde kalır ve don tehlikesine hedef olur. Bu durum geceleri bile devam edecek uzun saatler süren bir ekip çalışmasını gerektirir. Toplanan ürünlerin korumalı yerlerde depo edilmesi zorunludur.

Meyve ağaçlarının içsel özellikleri

Meyve ağaçlarında dallar,gözler ve köklerde üretilen zıt etkili uyartıcı ve engelleyici olmak üzere iki grup büyümeyi düzenleyici vardır.

      Uyarıcı etkide bulunanlar;
        -Çiçek açılımı ve meyve tutumunun sağlanması
        -Normal meyve dökümleri
       -Sürgün gelişimi çeliklerin köklenmesi
        -Partenokarp meyve oluşumu


      Önleyici etkide bulunanlar;
        -Meyve ağaçlarında genelde gözlemlediğimiz fizyolojik olayları sınırlandırır veya tamamen engeller.
        -Uyarıcı ve önleyici büyüme düzenleyicileri arasında miktar bakımından ters orantı vardır.


OKSİNLER:
     -Büyüme noktalarında oluşur.
     -Kök ucuna karbhdr.ile taşınır.
     -Büyümeyi düzenlerler.


GİBERELLİNLER:
     -Köklerde üretilirler.
     -Kambiyum hücre bölünmesini hızlandırır.
     -Oksinlerin neden olduğu tepe tomurcuğu üstünlüğünü ortadan kaldırır.


ABSİZİK ASİT:
     -Yapraklarda kloroplastlarda üretilir.
     -Hücre geçirgenliğini artırır.
    -Hücre bölünmesini veya büyümesini yavaşlatır.
     -Kış dinlenmesine girip çıkmasını sağlar.


ETİLEN:
     -Bir gazdır.
     -Bitki hücrelerince üretilir.
     -Öteki büyümeyi düzenleyicilerin dokulara uygulanınca miktarı artar.




Yabancı otlar

Yabancı otlar, kültür bitkileri arasında kendiliğinden yetişen ve onlara zararlı olan bitkilerdir. Başka bir deyişle kültür bitkisi arasında istenmeyen diğer tüm bitkilere yabancı ot denir. Yabancı otlar insanların tarımını yaptığı bitkilerle ışık, gıda maddeleri, su ve karbondioksit için rekabet etmektedir.

Ürünlerimizdeki verim düşüklüğünün en büyük sebeplerinden birisi, yabancı ot problemidir. Tarlalarımızda, bahçelerimizde bulunan yabancı otlar bitki hastalıklarının ve böceklerin verdiği zararın toplamına yakın bir zarara sebep olmaktadır. Ancak, yabancı otların sebep olduğu kayıplar böcek ve bitki hastalıkları gibi gözle görülür belirtiler meydana getirmediği için problem kolayca anlaşılmamaktadır.


Yabancı Otların Zararları :

1-Yabancı otlar tohumluk içine karışarak onların tohumluk değerini düşürürler.

2-Birçok yabancı ot kültür bitkilerinde zarar yapan böceklere barınak oluştururlar.

3-Yabancı otlar toprak işlemeyi, hasat ve harmanı güçleştirirler.

4-Yabancı otlar gölge yaptıkları için toprak sıcaklığını düşürürler.

5-Bazı yabancı otlar çıkardıkları kök salgıları ile kültür bitkisinin gelişmesini, tohumlarının çimlenmesini engeller.

6-Yaz aylarında kuruyarak yangın için bir potansiyel oluştururlar.

7-Yabancı otların ihtiva ettiği bazı bileşikler çiftlik hayvanlarının süt, yün, ve yapağı verimini kalite yönünden düşürürler.




Yabancı Otların Yararları :

1-Yabancı ot mücadelesi hiçbir zaman yabancı otların tamamen ortadan kaldırılması değildir. Yabancı otlarla mücadeleden amacımız onların zararını en aza indirmektir. Yabancı otların doğal dengeyi sağladığını ve zararlarının yanında birçok faydalarının da olduğunu daima göz önünde bulundurmak zorundayız.

2-Bazı yabancı otlar insanların yiyecek kaynağıdır.

3-Bazı yabancı otlar barınak yapımında kullanılırlar.

4-Bazı yabancı otlar yakacak olarak kullanılırlar.

5-Bazı yabancı otlar süs bitkileri olarak ayrıca ilaç yapımında kullanılırlar.

6-Bazı yabancı otlar hayvanların yem kaynağıdır.

7-Bazı yabancı otlar yeşil gübre olarak kullanılırlar.

8-Bazı yabancı otlar toprak erozyonunu önlemede yardımcı olurlar.




Yabancı Otların Yayılması:

1-Rüzgarla yayılırlar.

2-Sular ile taşınırlar.

3-Canlılar vasıtasıyla taşınırlar. Hayvanların tüylerine yapışarak veya sindirim sistemlerinden bozulmadan geçerek yayılırlar.

4-Tohumluğa karışarak yayılırlar.

5-Topraklı fidan veya fide gibi materyalle taşınırlar.

6-Kültür bitkilerinin tohumlarına karışarak yayılırlar.




Yabancı Otların Sınıflandırılması:

Yabancı otlar yaşam sürelerine göre üç grupta toplanır.

1. Tek yıllık yabancı otlar : Sarıot, Gökbaş, Yabani yulaf

2. İki yıllık yabancı otlar : Sığır dili

3. Çok yıllık yabancı otlar : Köy göçüren, Tarla sarmaşığı

Yabancı otları dar yapraklılar, geniş yapraklılar ve parazit bitkiler olmak üzere üç grupta inceleyeceğiz.




DAR YAPRAKLI YABANCI OTLAR

Ülkemizde çeşitli kültür bitkilerinde sorun olan en önemli yabancı otlar aşağıda verilmiştir.

Sakal otu

Tilki kuyruğu

Yabani yulaf

Püsküllü çayır

Köpek dişi ayrığı

Topalak

Çatal otu

Duvar arpası

Delice

Kuş yemi

Kamış

Tavşan bıyığı

Kanyaş

Darıcan




GENİŞ YAPRAKLI YABANCI OTLAR

Ülkemizde çeşitli kültür bitkilerinde sorun olan bazı önemli Geniş Yapraklı Yabancı Otlar aşağıda verilmiştir.

Yapışkan ot

Sarı ot

Kokar ot

Gökbaş

Köygöçüren

Kekre

Yabani hardal

Sirken

Kan damlası

Kırmızı köklü tilki kuyruğu

Gelincik

Papatya

Karamuk

Pelemir

Taşkesen

Çıtlık

Bozot

Hazeran

Fare kulağı

Düğün çiçeği

Süpürge otu

Domuz pıtrağı

Pıtrak

Yabani marul

Demir dikeni

Yabani bamya

Ballı baba

Soda otu

Eşek marulu

Tarla yavşan otu

Yemlik

Arap baklası

Vicia

Yatık sütleğen

Tarla sarmaşığı

Çoban değneği

İmam pamuğu

Loğusa otu



PARAZİT YABANCI OTLAR
Hayatlarının bir bölümünde yada tamamında bir konukçuya ihtiyaç gösteren yabancı otlara parazit yabancı otlar adı verilir. Bu parazit yabancı otlardan, üzerinde bulundukları bitkiden sadece ham besin maddelerini alarak ihtiyaç duydukları karbonhidratları kendileri özümleyenlere yarı parazit, direk özümlenmiş maddeleri alanlara ise tam parazit yabancı otlar denir; örneğin küsküt ve canavar otu tam parazit, ökse otu ise yarı parazit yabancı ottur.

Canavar otları (Orobanche spp.) :Tam parazit olan canavar otlarının yeşil yaprakları yoktur, dolayısıyla klorofil içermezler ve fotosentez yapamazlar. Bu nedenle yaşamı konukçudan alacağı besin ve suya bağlıdır.Bir Canavar otu 5.000-100.000 arasında tohum üretir ve bu tohumlar canlılığını yitirmeden 10’yıldan daha fazla bir süre toprakta kalabilirler.Ülkemizde dört tür kültür bitkilerinde sorun oluşturmaktadır.

O. ramosa L. (Mavi çiçekli canavar otu) ve O. aegyptiaca Pers. (Mısırlı canavar otu) başta tütün ve domateste olmak üzere bazı sebzelerde ve mercimekte,

O. crenata Forsk. (Beyaz çiçekli canavar otu) başta bakla olmak üzere diğer baklagillerde ve

O. cernua Loefl. ise ayçiçeğinde önemli zararlara neden olmaktadır.

Canavar otu ile çok yoğun olarak bulaşık olan tarlalarda kültür bitkilerinde verim kaybı % 100’lere kadar çıkabilmektedir.

Bu yabancı otla mücadelede:

⋅Canavar otlarının tohumlarından ari temiz tohum kullanmalı,

⋅Canavar otlarıyla bulaşık tarlada kullanılan tarımsal alet veya makinelerin, bulaşık olmayan tarlada kullanmadan önce çok iyi bir şekilde temizlenmiş olmasına özen gösterilmeli,

⋅Canavar otlarıyla bulaşık tarlalarda konukçusu olmayan kültür bitkileriyle uzun süreli münavebe yapılmalı,

⋅Tarla veya seralarda görülen canavar otları çiçeklenmeden önce elle çekilerek ayrı bir yerde yakılmalı veya çok derine gömülmeli,

⋅Özellikle ayçiçeği yetiştiriciliğinde dayanıklı çeşitlerin kullanımına özen gösterilmelidir.

⋅Canavar otlarıyla mücadelede solarizasyon oldukça etkili bir yöntem olduğu için özellikle sera bitkileri yetiştiriciliğinde solarizasyon yapılmalıdır.

Bu yabancı otla kimyasal mücadelede ise sadece ayçiçeği, kırmızı mercimek ve tütünde ruhsat almış herbisitler bulunmaktadır.



Küsküt (Cuscuta spp.):
Veremotu, şeytansaçı, cinsaçı, kızıl ot gibi bazı yöresel adlarıyla isimlendirilen küsküt; köksüz, çiçekli ancak yapraksız ve klorofilsiz tam parazit bir yabancı ottur. İnce iplik şeklindeki gövdeleriyle tutunduğu bitkinin gövdesine sarılır ve emeçlerini bitkinin içine sokarak su, besin maddesi ve fotosentetik maddeleri buradan alır.

Bitki üzerinde tutunup gelişmiş küskütün iplik dallarında çok sık top şeklinde çiçek açar. Çiçekler kümeler şeklinde olup renkleri pembe, menekşe ve bazen de sarıdır Her bir top şeklindeki çiçekler yüzlerce tohum taşır. Tohumların bir kısmı olgunlaşır toprağa düşer ve hemen çimlenir. Bir kısmı da toprak yüzeyine yakın kısmında kalır ve 5-15 yıl durgun bir halde çimlenme gücünü kaybetmeden durur.

Küskütün tam parazit bir yabancı ot türü olması nedeniyle konukçusu olan kültür bitkisinin besinine tamamen ortak olur ve zamanla kültür bitkisinin zayıf kalmasına ve sonuçta ölmesine neden olur. Ayrıca sadece tohumla değil aynı zamanda sarılıcı gövdelerinin kopan parçalarıyla da kolayca çoğaldıkları için bağlarda, sebze alanlarında ya da yoncalıkta kolaylıkla yayılıp önemli derecede zarar verebilirler.

Bu yabancı otla mücadelede:
Yayılmayı önleyici önlemlere ve kültürel mücadele yöntemlerine ağırlık verilmeli

Küskütle bulaşık alanlar sık sık gezilerek küskütlü olduğu görülen bitkiler, geride kalıntı bırakmayacak şekilde kesilmeli ve derhal imha edilmelidir.

Bağlarda ise ilkbaharda omcalar yapraklanmadan önce toprağa düşmüş tohumlarının çimlenmesine veya omca dallarına tutunmasına engel olmak için önce küskütlü olduğu saptanan omcaların altına taç genişliğinden daha geniş olmak üzere 5-10 cm kalınlıkta saman dökmeli, küskütün çimlenmesinden ve samana sarılmasından sonra samanlar yakılmalıdır.

Küskütle bulaşık bağlardan ve omcalardan üretim gayesiyle çubuk alınmamalıdır

Yonca yetiştiriciliğinde kontrol edilmiş ve sertifika almış temiz tohumların kullanılmasına özen göstermeli, Yoncalık civarında küskütün görüldüğü yabancı otlar sökülüp yakılmalıdır

Küskütle bulaşık yonca tohumu ekmek zorunluluğu varsa, mutlaka küskütörden geçirildikten sonra kullanılması sağlanmalı,

Bu yabancı otla kimyasal mücadelede Yoncalıklarda ruhsat almış herbisitler bulunmaktadır.




Ökse Otu (Viscum spp.): Halk arasında Burç, Çeti, Gökçe, Gövelek, Yelinkaya gibi isimlerle tanınan herdem yeşil, çok yıllık, klorofil içeren, fotosentez yapabilen ve meyve ağaçlarında sorun olan yarı parazit bir yabancı otur.

Ökse otu, mart-nisan aylarında çiçek açar ve gövdesi 20-80 cm kadar büyüyebilir.Çiçekleri sarımsı renktedir Ökse otunun meyvesinin dışında özel yapışkan bir madde bulunmaktadır. Bu madde ile tohumlar kuşların gagalarına veya ayaklarına yapışarak diğer ağaçlara taşınabilir. Ayrıca kuşlar tarafından yenilen tohumları sindirim sisteminden canlılığını yitirmeden geçerek kuşların dışkılarıyla da başka ağaçlara kolayca taşınabilir.

Ökse otu ülkemizde armut, ahlat, erik, kayısı, badem, elma ve kestane ağaçlarında parazit olmakla beraber genel olarak yaprağını döken tüm meyve ağaçlarında, ardıç ve çam ağaçlarında görülmektedir.Ökse otu meyvesini oluşturmadan önce ağaçtan kesilerek uzaklaştırılmalı ve böylece yayılmanın önüne geçilmelidir.




YABANCI OTLARLA MÜCADELE YÖNTEMLERİ

Yabancı Ot Mücadelesi 4 Ana Bölümde İncelenebilir:

1. Koruyucu önlemler

2. Mekanik savaş

3. Biyolojik savaş

4. Kimyasal savaş




Koruyucu Önlemler

1. Temiz ve sertifikalı tohumluk kullanmak

2. Yabancı ot tohumlarının her çeşit alet ile ve hayvan otlatmak suretiyle civar tarlalara yayılmasını önlemek

3. Yabancı ot yoğunluğu çok düşük ise bunları elle almak ve yayılmalarını önlemek

4. Çiçekli dönemdeyken tohum vermeden önce biçmek

5. Bazı yabancı otlar belli kültür bitkilerine adapte olduklarından münavebe uygulamak

6. Kum, toprak taşınırken bunların yabancı ot tohumu içermemesine dikkat etmek

7. Sulama suyu ile yayılmaya engel olmak.




Mekanik Savaş

1. Toprağı Sürme: Sürüm sırasında yeni çıkan ve çimlenmekte olan yabancı otlar ölürler. Ayrık, Acımık, Tarla sarmaşığı gibi çok yıllık, kökleri toprak derinliklerinde yayılan yabancı otların sürümle toprak üstüne çıkan parçaları toplanıp imha edilmelidir.

2. Çapalama: Yabancı otlarla mücadelede en eski yöntemdir. İş gücünün bol ve ucuz olduğu ülkelerde bazı kültür bitkileri için ekonomik olarak kullanılmaktadır.

3. Malçlama: Bu yöntem, sıra aralarındaki yabancı otların ışık geçirmeyen materyallerle örtülerek yok edilmesidir. Özellikle çilek tarımında siyah plastik ile örtme yabancı ot problemini hallettiği gibi toprak ısısını 3-5°C yükselterek çileğin gelişmesini hızlandırmaktadır.

4. Su Altında Bırakma: Bu yöntem özellikle çeltik tarlalarında uygulanmaktadır. Toprak bir süre su altında bırakılarak yabancı ot tohumlarının ve çimlenmiş bitkilerin havasız kalarak ölmeleri sağlanır.

5. Yabancı Otları Yakmak: Kullanılan yakma materyaline göre ekonomik veya pahalı olabilir. Yakma anız yakma şeklinde olabileceği gibi sıra aralarında veya tarlalarda lokal olarak bulunan yabancı otların yakılması şeklinde de olabilir. Yakma, ekolojik dengeyi bozacağı için ancak çok gerekli olduğu hallerde kullanılmalıdır.




Biyolojik Savaş

Ortadan kalkmasını istediğimiz yabancı ota zararlı olan böcek, hastalık veya bitki populasyonunu artırarak, o yabancı otun üzerine salma esasına dayanır. Biyolojik mücadelenin amacı yabancı otları tümden ortadan kaldırmaktan ziyade yoğunluğunu ekonomik zarar eşiğinin altına düşürmektir.



Kimyasal Savaş

Herbisit: Yabancı otları öldürmede veya normal gelişimlerini önlemede kullanılan kimyasal maddelere denir.

Herbisitler ikiye ayrılır:

1-Total Herbisitler

Total herbisitler uygulama alanındaki bütün bitkileri öldürürler. Bu nedenle tarım alanlarında kullanımları sınırlıdır. Daha çok havaalanı, demiryolu, karayolu kenarları, endüstri alanlarında kullanılırlar.

2-Seçici Herbisitler

Selektif herbisitler tarım alanlarında kullanılırlar. Kültür bitkisine zarar vermeden yabancı otları öldürürler veya gelişmelerini önlerler.




HERBİSİTLER ÜÇ ŞEKİLDE UYGULANIR:

Ekim Veya Dikim Öncesi İlaçlama: Kültür bitkisinin ekimi veya dikimi yapılmadan önce toprağın ilaçlanması

Çıkış Öncesi İlaçlama: Yabancı otlar toprak yüzeyine çıkmadan önce toprağın ilaçlanması

Çıkış Sonrası İlaçlama: Yabancı otlar toprak yüzeyine çıktıktan sonra yabancı otların üzerine ilacın atılması.




Herbisitlerin Karışabilirlikleri;

Zamandan ve uygulama masraflarından tasarruf etmek amacıyla bazı durumlarda ilaçların karıştırılarak kullanılması tavsiye edilebilir. Ancak karıştırılacak ilaçların fiziksel özellikleri bakımından karışabilir yapıda olması, kültür bitkisine zarar vermemesi ve yabancı otlara gerekli etkiyi göstermelidir.

Herbisitleri karıştırarak kullanmanın yararları

1. Daha fazla yabancı ot türünü kontrol etmek mümkün olur

2. Herbisitlerin uygulama dozları azaltılabilir

3. İlaçların sinerjistik etkisinden yararlanılabilir.



Herbisitleri karıştırarak kullanmanın zararları

1. Bitkinin toleransının azalması

2. Herbisitin etkisinin azalması

Herbisitlerin ne zaman karıştırılamazlar

1. Fiziksel yapıları uygun değilse

2. İki ilaç karıştığında kimyasal reaksiyona giriyorsa

3. İlaçların sürfektanları reaksiyona giriyorsa




Problem nasıl çözülür

1. İlaç etiketi iyice okunmalı

2. Karışım tabloları incelenmeli

3. İlaç firması ile görüşülerek bilgi alınmalı




Yabancıot Mücadelesinde İlaçlama Tekniği Ve Kalibrasyon;

Yabancı ot mücadelesinde basınçlı sırt pülverizatörleri ve yatay kollu kuyruk milinden hareketli, motorlu püskürtücüler kullanılmalıdır. Uygulamalarda yelpaze püskürtme yapan memeler kullanılmalıdır. Yabancı ot mücadelesi yapılan alanlarda ilaçlar su ile karıştırılarak pülverize edilir. Dekara atılacak su miktarı kullanılan aletin tipine göre değişebileceğinden tarla koşullarında kalibrasyon yapmak gerekir. İlaçlama aletinin kalibrasyonu yapılmadan önce şu konuların göz önünde bulundurulması gereklidir.

1. Aletin deposu temiz su ile yıkanıp temizlenmelidir.

2. Tüm memeler çıkartılıp temizlenmelidir.

3. Alet çalıştırılarak hortum ve ilaçlama kolu içindeki maddeler temizlenmelidir.

4. Memeler ilaçlama kolu üzerine takılmalı uygun çalışıp çalışmadığı kontrol edilmeli bağlantı yerlerinden sızıntı olup olmadığına bakılmalıdır.İlaçların etkinliği hava sıcaklığı ile yakından ilgilidir. Bu nedenle ilaçlamalar sırasında hava sıcaklığı 8 C0den az, 25 C0 den fazla olmamalıdır. İlaçlamalar sakin havada yapılmalı rüzgar çıktığında ilaçlamaya ara verilmelidir. Kapalı, bulutlu ve yağmur olasılığı olan günlerde ilaçlama yapılmamalıdır. 2,4 D Aminlerde ilaçlamadan sonra 6 saatlik sürenin, 2,4 D esterle yapılan ilaçlamadan sonra bir saatlik bir sürenin yağmursuz olması gerekmektedir. Diğer sistemik etkili herbisitlerde ilaçlamadan bir saat sonra yağmur yağarsa ilaç etkisiz olabilir. Toprağa atılıp 5-7 cm derinliğe karıştırılması gereken ilaçlar da uygulamadan hemen sonra toprağa karıştırılmalıdır. Tarla keseksiz olmalı ve toprakta yeterli nem olmalıdır.